belki sömürgecilik anlayışımızın olmamasındandır.
kendi dilimize bile sahip çıkamıyorken, dükkanlarımızın, büyük binalarımızın, alışveriş merkezlerimizin adını "saatchi", "borekchi", "café de paris", "la blanche", "twin tower", "7 hill tower" koyarken, "çok onore edildim", "bu işin olabilitesi yüksek.", "egzajare etmemeliyiz bu durumu", "full time çalışacak bir eleman arıyoruz.", "ok.", "cool" gibi cümleler kuruyorken, kendi dilimizi kendi ellerimizle katlediyorken, dilimizden nasıl "dünya dili" olmasını bekliyoruz?
türkçe, evet, esnek bir dil. ama bizim dilimiz kadar başka güçlü bir dil var mı?
okunuşu, telaffuzu çok zormuş, çok esnek bir dilmiş.
bu arkadaşın ingilizce'deki "to get", "to take", "to keep", "to take", "to have", "to set", "to make", "to run" fiillerinden haberi yok anlaşılan.
üstelik bunlar başka kelimelerle ve edatlarla birleşince daha da içinden çıkılmaz bir hal alınıyor.
yani dil yapısı çok da önemli değildir.
millet isteği için mi ya da dil yapısı çok uygun olduğu için mi ingilizce konuşuluyor dünya çapında?
fransızlar, bu bakımda belki de örnek alınacak cinsten bir millet.
adamlar ingilizce'yi biliyor belki ama olur olmaz her yerde konuşmuyor, yarı fransız yarı ingilizce bir dille dolaşmıyorlar ortalıkta.
bir söz var hani: türkçe'nin bir eksiği yok, ya senin?