ben bu yazıyı anneanneme yazdım

entry156 galeri
    65.
  1. Şu an hafızamda görebildiğim en eski anı: kaç yaşındayım hatırlamıyorum ama bildiğin kısa şortlu bir fırlamayım (Annemin deyimi ile fıs sineğim, sokar kaçarım), ne kadar kızdırdıysam seni doldurmuşşun ağzıma acı biberi, bir yan dan üfülüyorum bir yandan acımadiki dansı yapıyorum. Ondandır belki acıyı baharatı bu kadar sevmem.

    sonra arabadayız. ailecek pikniğe gidiyormuyuz yoksa dönüyormuyuz orası muamma, bir arabada (anadol) çocuklarla beraber rahat 9-10 kişiyiz. kardeşim koltuklara sığmamış arka camın dibine yerleştirmişiz; boylu boyuna yatıyor oyle. bizden daha rahat köftehor. arada sırada bana "bu da mı gol değil " bakışı atıyor sanırım. sen almışın eline teştiyi (bakır çiğ köfte leğeni) darbuka misali ritm tutuyorsun, hepimizin dilinde sırasıyla "indim havuz başına", "telgrafın telleri", "ayva çiçek açmış". nede güzel sesin vardı. O sesin, o neşenle o yol bize eğlenceydi. Eee kolay değil 3,5 saat yol. piknik mekanı Malatya da "Takas" denilen yer, biz çıkmışız yola Gaziantepten. ne bu ! piknik yapacağız.

    sonra biz başka şehirdeyiz, ben lisedeyim, sen "memleket" ten ziyarete gelmişsin. Soruyorsun anneme niye kızım bu gurbetlik. Annemin gözleri ağlamaklı diyor ki " biliyorsun durumları". ama ben bilmiyorum. öfkeliyim. bir gecede, arkadaşlarımı bırakmışım, mahallemi, bırakmışım, o güne kadar kurduğum hayallerimi bırakmışım geride. yeni hayaller kurmak zorunda bırakılmışım "bir gece" de. Beni bir sen anlıyorsun. seni görünce içim sevinçle kıvranıyor.

    sonra ben universiteye başlamışım adana da. GAziantep yakın adanaya. hasretin kilometresi azalmış hayatımda. haftasonları elimde kirli çantası çalıyorum kapını. pamuk yüzünle açıyorsun kapıyı. " bak hediyeni getirdim " deyip veriyorum çantayı eline. doğru balkona gidiyorum. biliyorumki dedem balkonda, sofrada benim gelmemi bekliyorsunuz yemek için. sofra basit, sade ama "ibrahim sofrası" işte, senin güzelliğinle, sevginle, dedemin gururlu bakışlarıyla bezenmiş. kolay mı, memleketten ayrılınca "eroinman" olur, "serseri " olur başımıza dedikleri torunu Universiteyi kazanmış öğrenci olmuş. Neşeyle yiyoruz yemeği. ben okulu anlatıyorum. eve çıkacağım diyorum yurttan. Sen habire buzdolabından yemek taşıyorsun bana. oğlum bunuda ye. şunuda ye. Doyduğumu bildiğini biliyorum. Ama kıyamıyorsun işte. biliyorsun öğrenci yurt yemeğine talim eder, patatese hucum eder. Bir de öyle çok yemek yemez dedem, ben yemessem çöpe gider onlar. biliyorum.

    sonra bir telefon geliyor annemden " deden hasta adanaya getiriyorlar universiteye" diyor telefonun diyer ucunda ki endişeli sesi. ben hastanedeyim, kuzenimle beraber. dedemin başında. daha geçen hafta sapasağlam ayaktaydı dedim şaşkındım. Brucella demişti Gaziantepteki doktor. ilaç kullanıyordun geçecekti bir iki haftaya. kızmıştım sana hala kapıdanmı alıyorsun sütü diye. Ama üniversitedeki doktorlar ın başkaydı dediği. Akciğer kanseri demişti hoca. Hazırlıklı olun. Hayatımda yaşadığım en zor anlardı o günler. Burada yazmayacağım. dedemle aramızda kalsın. Kısa sürmüştü bu hastalık. çabuk davranmıştı dedemi bizden koparması. Son nefesini verirken dedem, şahit olmuştum bir insan nasıl gülümser ölürken. SOn kelimesi "allah" olan bir insanın torunu olmak güzel bir şey.
    O gülümseyerek veda ederken bizlere, sende bir seyler sönmüştü. ne bir türkü duydum sonrasında ağzından ne de eski neşeni gördüm gözlerinde.

    Vehasıl mezun olduğumda sevinç vardı gözlerimizde bir de hüzün. Mezun olmam demek o "başka" şehire dönmem demekti. yine Artacaktı kilometresi hasretin. Birde biliyordum , artık "adam" olmam gerek. elim ekmek tutmalı artık. Sana buzdolabı almalıyım ilk maaşımla. Hani o çok istediğin buzdolabını. O zaman vakit kaybetmemeliydim. bir an önce gitmeliydim askere. yoktu oyle tecil mecil. Vatan borcunun tecili mi olurdu. istanbuldudaydı acemiliğim, viranşehiri çekmiştim kuradan. bende sevinç, viranşehir daha yakın sana buradan. Sende bir başka hüzün. Osman paşanın görevde olduğu yıllar. Sınıra vermişlerdi taburdan , ceylanpınara. Haftada bir gün çarşı izni vardı. pek kullanamadım biliyorsun. sınırdaydım. kullanabildiğim bir iki nadir anda senin yanındaydım, dizinin dibinde, ellerim saçlarında. Pamuk prensesim derdim hep. seni bu gece baloya götüreceğim. giy en güzel elbiseni. kıskansınlar beni. sende uyardın benim dalgama, he ya derdin, dansta edeyim mi orda.

    Asıl askerden sonra anladım " diplomalı" işsiz ne demek. Sen Torununun çocuğunu görmek istiyordun. insanlar vermiyordu kızını işsize. patronlar iş vermiyordu., bana zulumdu babamdan para istemek. amele olmak icin başvuruyordum, sen universite mezunusun diyorlardı alamayız, masa başına verin o zaman diyordum, tecruben yok diyorlardı. 6 yıl sürmüştü hatırlıyormusun "torpille" tezgahtar olmam. havada uçuşuyordu yazar kasalar, anayasa kitapları o zamanlar.

    1 sene sonra bir fabrikaya iyi bir "işe" giriş yaptım. Düzeliyordu ekonomi. Sende bir başka sevinç. Bende bir başka dua. Alzeimer demişti doktorlar. çaresi yok. zamanla kötüye gidecek. kimseyi tanımayacak bir zaman sonra. Dua ediyordum Allahım "eşimi" görsün, bilsin. O kadar uğraşmıştın çünki bana eş bulmak için.

    Düğünümde benim baş konuğumdun sen. Zor yürüyordun, ama gözlerinde ki o gurur ve sevinç her şeye değerdi senin için, benim için. Bir ramazan günüydü, iftara baş davetlim sendin. Sofralar düzmüştüm senin için. Kolaymı. Pamuk prensesim gelecekti evime. Allah dularımı kabul etmiş eşimi görmüş bilmiştin. mutluydum. pencereden Annemle arabadan inişini görünce elim ayağım dolanmıştı heyecandan. Kapıya koştum seni karşılamak için. Sonra bir çığlıkla değişti her şey. Annemdi dışarden gelen cığlığın sahibi. YArdım edin diyordu. annem diyordu. sonrası karanlık bir uğultu benim icin hala. Tökezleyip düşmüşsün, başın çarpmış merdivene.

    Tomografi, MR , derken o zaman ortaya çıktı senin alzeimerdan daha elem bir derdin olduğu. Bir tümor varmış beyninde. Oymuş herşeyin sebebi. Ameliyat ? diye sorduk doktora. Çok geç dedi. 80 yaşını geçmişsin. Bir operasyonun riski çok fazlaymış. biliyordum aslında yaşını ama o zaman algıladım, seninle bereber gececek zamanın ne kadar daraldığını.

    Hüzünle seyrettim uzaktan yavas yavas bizden gitmeni. OĞlum doğduğunda uçarak gelmiştim sana. Yatağındaydın. Kalkamıyordun artık. çok konuşamıyordun. Çevrendeki insanlar ben yanına geldiğimde sana sormuşlardı hatırlıyormusun diye beni gösreterek. Şaşırdım. gayri ihtiyari bende sordum "Anneanne beni hatırlıyormusun" diye. O an gördüm gözlerinde nasıl bir hançer soktuğumu sana. Kimse görmedi o bakışı, ama ben gördüm. Şimdi dostlarıma diyorum, Sakın bu soruyu sormayın ninelerinize. sakın. Sizi gercekten tanımamış olsa bile.

    Bu dedim sonra , Kucağına verirken torunun oğlunu, bu benim oğlum . . ÖLümsüzleştirdim o kareyi makinemle. Şu anda ofiste masamın üstünde bu resim var. Oğluma o gurur, sevgi ve özlemle bakışın var masamda. Dile getiremedin heyacanını biliyorum. Ama her şey açık orada. mutluyum.

    Dedemde izin vermişti Allah, sende izin vermedi. yine annemdi arayan. seni görmeye gitmişti memlekete. "Anneanneni kaybettik" diyordu telefonda. ne o kolay söyleyebiliyordu ne de ben kolay algılıyordum. yine bir karanlık bir uğultu. son hatırladığım tam gaz yola çıktığım. Aramızdaki hasretin kilometreleri artık başka boyutlara taşınmıştı. Ve ben son nefesinde yanında değildim. göremedim son bir kere daha seni. izin vermediler. dedemin ellerini tuttuğum gibi Tutamadım senin ellerini. beni affet. Ne kolaydı diğerleri icin, namazını kılmak ve seni uğurlamak. ilk defa bu kadar çok kızdım taziyeye gelen insanlara. en fazla 5 dakikaydı başsağlığı dilekleri. sonra başlıyorlardı birbirleriyle sohbete,

    - ee ahmetcim işler nasıl
    - bildigin gibi be mehmet.
    vs.
    vs.
    vs.

    Simdi bunuda söylüyorum dostlara. Taziyeye gidiyorsanız, adam gibi gidin, acıyı paylaşmaya gidin. akşam ziyaretine gider gibi değil. Uzun kalmayın konuşacak bir şeyiniz yoksa. gelmeniz yeter. başsağlığı dilemeniz yeter. Siz ekonomiden bahsederken, size çay getiren acı sahibi küfür eder içinden.

    Benim güzel pamuk prensesim, bir kızım oldu geçen hafta. görsen aynı sen. demiyorum kimseye ama * ben biliyorum, sen biliyorsun. yeter. gerek yok yok çok kimsenin bilmesine. Adını senin adin koyacaktım ama kardeşim benden önce davrandı, geçen bayram dünyaya gelen kızının adını senin adın koydu. Köftehor. arada golunu attı gene. Madem golu o attı, o kısmıda sana o anlatsın *

    Oğlum gibi değil bu torunun. uyumuyor geceleri. oğlumun sesini 3 gün sonra duymuştuk , kızın sesi maşallah ilk gunden beri gecelerin vazgecilmez parçası. keşke burada olsaydında elinde teştiyle "indim havuz başına" dan başlasaydın. Biliyorum susardı o zaman. Oda bunu istiyor zaten biliyorum. Geldiği yerden seni görüp geldiğini. O yüzden sana bu kadar çok benzediğini.

    Hazırlan pamuk prensesim. benim vaktimde geliyor. orada götüreceğim seni baloya.
    0 ...