musahipzade celal sahnesinde sergilenen bu oyunu mutlaka seyretmenizi isterdim.
öncelikle, sahne ve kostüm tasarımını yapan gamze kuş'u yürekten kutlamak istiyorum zira, hareketli sahne ögesini, tek mekanı değişik açılardan farklı mekanlar haline getirerek kullanmadaki yaratıcı başarısı ile gerçekten övgüye değer bir iş çıkarmış.
alev oraloğlu... dilin nasıl konuşulması gerektiğini gösteren, diksiyonu ile büyüleyen kadın. rol seçimi mükemmel, karakteri betimleme nasıl da gerçekçi! böylesi bir hala dostlar başına.
elçin atamgüç... bir burjuva hizmetçisi. tepkilerinde ölçülü, konuşmalarında dikkatli ve özenli, yerinde samimi-yerinde mesafeli, ailenin bir ferdi olmuş adeta. hep var fakat hiç yokmuş gibi, kısacası olması gerektiği gibi.
ertuğrul postoğlu... kifayetsiz bir muhteris lakin asla itici değil, hatta zaman zaman saflığıyla yanağından makas alası geliyor insanın. kimi anlar, acınası halleriyle rolünün tam hakkını veriyor.
şebnem köstem... namı diğer hedda gabler; bir bedende gizli ve açık iki farklı kişiliği üstün başarıyla canlandırıyor. baskın kişiliğin öne geçişlerini, farklılaşma anlarını canlandırma becerisi takdire değer. en riskli ve zor rol onun ve bunun bilinciyle tüm hünerlerini sergiliyor. bir tik olarak kahkülünü çekiştirmesi ve bakışlarına yansıyan derinlikle çok etkileyici. hele! o verandaya roman eskizlerini gömme sahnesi...
meriç benlioğlu... saflığın, kadınsı hırsla birleşmesinin verdiği içtenlikle sıcak, sımsıcak bir kadın. tam da olması gerektiği gibi.
eraslan sağlam... bir erkek için eğriti duran kibarlık ile erkekliğin kırılma noktasını zorlayan, buna mukabil kentin horozu olarak anılmaktan haz alan piç bir yargıç. çok başarılı.
mert tanık... kimi zaman melankolik görüntüsü, kimi zaman da kendi kendisi ile savaş verir tavırları ile rolünü oynuyor, iyi oynuyor.
henrik ibsen'in, oyununu bu kadrodan ve bu sahnede izlemesini yürekten isterdim.