paranoyaklığı yetersizlerin "hakkını vermektir yaa" diye vermeyenlerden hayıflandığı bir eylem. bu arkadaşlar düşünüyor ki her şey güllük gülistanlık, yayınevleri falan da sütten çıkmış ak kaşık.
birincisi, bu kütüphanlerde zaten bulunan ve dilenilen zamanda alınıp okunabilecek bir kitap için yapılıyorsa sahiden gereksiz bir harcamadır. Sahiplenme amacıyla alan biri de entelektüelitenin "yha bis chok cooluz, tres bon azizim tres bon" kısmındadır, ukalalığında ve kibrindedir; öğrenme aşkında değil şeklindedir ve bencildir.
ilki yine öznel denebilir, tartışılabilir. ikincisi, taa orta çağda yaşamış birinin kitabını almak ne kadar "emeğin hakkını vermek"tir, kimin emeğinin hakkını kim alıyor? çevirmenler de zaten anlaşmalı ve/veya maaşlı çalışmıyor mu yayınevleriyle?
üçüncüsü ve sonuncusu, korsan kitapların vergiden ve takip edilmesi gereken prosedürden muaf olmak için yayınevlerince maliyeti azaltıp kazancı artırmak için basılmadığının garantisini kim verebilir? kimse veremez.