yeteneğimi ilkokulda anlamıştım. herkesin gol olacağını beklediği pozisyonu* iki hamlede topu uzaklaştırmıştım.* takım arkadaşlarım bana gelip sarılmış, rakip takım ise nasıl çıkardı yeaa diye hayretler içinde düşmüşlerdi. dosta güven düşmana korku vermiştim. senelerce geçtikçe sağlıksız beslenme sonucu kilo aldım ve yavaş koşmaya başladım.* forvet desen son vuruş yok, defans desen hamle yapamıyorum adama. orta saha desen bu konuda konuşmak istemiyorum. dedim en iyisi kaleci olmak. kurtardığımda ouuv ne güzel yediğimde ne yapayım lan karşı karşıya geldiler, adam köşeye taktı. lisede topları çıkarmaya başladım ve sınıfın aranan ismi oldum böylece. her şey güzel gidiyordu ta ki o maça kadar. 2004 senesinin bitmesine 2 gün kalmış. hava soğuk. rakip takım futbolcusu kaleyi karşıdan görmesiyle yerden sert sol köşeye vurdu. top gelirken ayağımı mı uzatsam yok uzanarak çelsem mi düşünmem 3 saniye sürdü ve kararım uzanarak çelmek idi. topu çıkardıktan sonra sol elimde bir ağrı hissettim. en başta bir sorun yoktu ama sonra elimi ve parmaklarımı oynamadığımı farkettim. yapılan kontrollerde bir kemiğin kırıldığını öğrendim. 1.5 ay alçıda kalan el toparlanması uzun sürdü. o eski günlerden eser kalmadı. birkaç sene sonra zor topları çıkarsamda kolay topları yeyince gözden düştüm.
belki elim kırılmasaydı üniversite futbol takımın kalecisi bile olabilirdim. gerçi hiçbir zaman çaba göstermeydim. şu an kalkıp devam etsem net halısaha maçlarda aranan kaleci olabilirim. kaleye geçtiğimde herzaman tek başıma olduğumu anladım. kaleci olmak kendiniz olmaktır.