Çay, nice efsanelere konu olmuş geçmişiyle, diyar
diyar gezerek günümüze kadar ulaşan büyülü bir
içecek... Dünyada "çayın babası" olarak bilinen Dharma'dan
yola çıkan, yüzyıllar içinde çeşitli evrimler geçirerek
günümüze kadar ulaşan çay geleneği, ülkelerden
ülkelere farklılık gösteriyor; değişmeyen tek nokta
ise; çayın rengi, dili ve dini farklı toplumların hemen
hemen hepsinde el üstünde tutulduğu... Bizler çayı çoğunlukla "tavşankanı" dem ölçüsünde ve "ince
belli cam bardakta" içmeyi severiz. Oysa Japonlar
çayı bir seremoni eşliğinde gelenekselleştirmişler. JAPONYA'DA ÇAYLAR, RUHU TEMiZ iNSANIN ELiNDEN
iÇiLiYOR Tipik bir Japon evinin özel dizaynlı bahçesinin en
sade bölümünde, sadece çay törenlerinde
kullanılmak üzere tasarlanmış "Hoshoan" adı verilen
küçük bir ev bulunuyor. Alçakgönüllü olma esasını
hatırlatmak amacıyla ancak eğilerek girilebilecek
kadar küçük tutulmuş olan kapısından bu eve girerken, erkeklerin silah, kadınların ise ziynet
eşyaları bulundurmalarına izin verilmiyor. Ev sahibiyle misafir arasındaki ilişkinin, birbirlerini
son görüşleri, birbirlerine son hizmetleriymişçesine
özen ve hürmete dayandırıldığı Japon çay
seremonisi, Japon inceliğinin hayata gelmiş en
güzel örneklerinden biri olarak öne çıkıyor. Kaseyi
tutuştan çayı karıştırmaya, çay doldurmadan peçetenin kullanımına kadar her hareketin belli
adap ve zarafet kuralları dahilinde vücuda geldiği,
derin bir felsefenin yansıması olan bu seremonileri
tekdüzelikten çıkaran en önemli unsur ise ruh.
Japon inanışına göre, töreni yapacak kişinin, tören
öncesi ruhen arınması ve konsantre olması gerekiyor. iNGiLiZ 5 ÇAYI Fransa ve Hollanda'dan sonra ingiltere'ye sıçrayan
çay çılgınlığı, 16. yüzyıldan 17. yüzyıla geçiş süreci
içinde 10 yıl gibi kısa bir dönemde 6'ya katlanan
ithalatı ve tüketimiyle, ingiliz toplumumun her
seviyesinden insan tarafından rağbet gördüğünü
gözler önüne seriyor. Henüz çay ile tanışmadan önce ingilizler, sabah
kahvaltısı ve uzun süren ağır akaşam yemeği olmak
üzere günde 2 öğün yemekteydi. Ancak Bedford
Düşesi Anna'nın akşamüstleri bitkin düşmesiyle
ortaya çıkan, sonraları Kral Edward'ın sohbet ortamı
için hoşluk yaratma amacıyla düzenlediği küçük çay ziyafetleri sonucu gelenek haline gelen "5 çayı",
ingiltere'den tüm dünyaya yayılmış bulunuyor. RUS ÇAY GELENEĞi 1600'lü yıllarda 11 bin mil ve 16 ay süren yolculuk
sonunda Rusya'ya ulaşan; ancak yüksek maliyeti
nedeniyle sadece zenginlere hitap eden çay,
1796'da Çariçe Catherine'nin ölümünden sonra
hızla düşen fiyatıyla Rus toplumunda süratle kabul
görmüş. Sıcaklığı ve dinç tutma özelliğine sahip uyarıcılığı sayesinde çay, Rus yaşam stili için ideal
bir içecek olmayı başardı. Ruslar, Tibet usulü demlikten esinlenerek, sıcak su
ve demlenecek çay için ayrı ayrı iki parçadan oluşan
semaveri benimsemişler. Semaverler, klasik bir Rus
evinin genellikle ortasında durup gün boyu
kaynayan ve bir seferde 40 fincan kadar çay servis
edebilen nitelikte. Semaver geleneğinin yanı sıra Türk kahvesi kültürüne benzerliğiyle dikkat çeken
gümüş tutacaklı cam bardaklarla çay servisi
alışkanlığı da, Rusya ile Asya arasındaki kültür
etkileşimini gözler önüne seren bir özellik taşıyor. Rusya'da şeker, bal ya da reçelle tatlandırılmış,
şerbeti bol ve çok demli olarak tercih edilen çay,
ülkedeki göreceli kısa tarihine rağmen kültür içinde
hızla özümsenerek, Rusların dünyaca ünlü
votkasıyla birlikte ulusal içecek olarak anılmayı
başarmış.