Dilberay Böceği.
Kaynağından fışkıran şifalı su gibi doğal ama kurnaz.
Çocukken de anlardık birçok şeyden; Havanın renginden, çimenin yeşilinden, böceğin kanadına kadar.
Anlardık ayakkabı bağlamaktan, hem anlardık ne demek istediğini komşu fahriye ablanın her kelimesinden, çıkan guatrlı boğazından.
işte Dilberay Böceğini de böyle kavradım; anladım, dinledim ve öptüm onu.
Duyguları kelimelere dökmek zordur derler ya o misal,
Dilberay böceğinin de kanadına vurulmuştum ben.
Hal böyle olsa bile, benim kanadım yoktu, farklıydı diğer yokluklardan.
Ama uçmak için kanat mı gerek, bir güler yüz uçurmaz mı adamı?
Aslında sevmek de böyledir kardeşler, Dilberay böceğinin kanadını sevebilmek; sevmeyi sevmektir.
Müşkülpesent bir cila ile, kalleş gecelerde geberik bir kanpompası, kahpe bir çığlık misali sukunet nüktesine mündemiç müellifler bu sırra eremezler.