istanbul a hayatımda ilk gidişimde -zaten bir kere gittim amk- istemeden girdiğim sokaktı.
istemeden derken şöyle: istiklal caddesi denen ünlü caddede ilerlerken demirören avm nin yanında "emek sineması" tabelasını gördüm. e sürekli gündemde. bir bakayım ne numarası varmış diye daldım sokağa. o arada sokakta dikilen temiz yüzlü bir elemana da "yahu burası hani sürekli tv de bahsedilen emek sineması mı?" diye de sordum. çünkü baya sıradan bir yere benziyodu lan. eleman "evet burası emek sineması." dedi. "istersen bir de arka sokakları gez." dedi. "ne var orda?" soruma karşılık "bok var" cevabını beklerken "bir şey yok. tarih kokar" cevabını aldım. harbiden de başta tarih kokuyordu. ta ki hayatımda daha önce muadilini görmediğim bir sokağa gelene kadar.
sokak bildiğin devasa bir vitrini andırıyordu. sokağın başından sonuna kdar camlarda dikilen travestiler kapı önünde bekleyen yaşlı yaşlı heriflere -nedense hepsi de yaşlıydı- kendilerini sergiliyordu. ben de saf bir anadolu çocuğu olarak anladım ki sokakta bir bokluk var.
biraz daha ilerledikten sonra arkamdan biri "şşt yaşılıklı" diye seslendi. sönüp baktığımda direk iki parlak mavi göz gördüm. valla travesti mi yoksa fahişe mi onu anlayamadım çünkü gözleri görür görmez kafamı aksi istikamete çevirmem bir oldu.
neyse mavi göz bana kur yapmaya devam ederken oradan koşar adım uzaklaştım ve götü kurtardım.
eğer o "buralar tarih kokar." diyen eleman bu satırları okuyorsa ona bir çift sözüm var: