küçükken en sevdiğim kitaptı. ablam dalga geçerdi "olum manyak mısin? hep ayni kitap okunur mu? bu kaçıncı okuyuşun?"
bana kitap okumayı sevdiren kitaptı ve eminim bir çok akranım için de ayni şey geçerlidir.
zeze'nin simdi hatirlayabildigim kadarki tabiriyle o devasa, muthiş ses cikartan koca tren portuganın arabasına çarpıp onu öldürdüğünde ağlamıştım. nerdeyse duygusal gelişimimi bile bu kitaba borçluyum o derece. sanirim bu sahne devam kitabi güneşi uyandıralım'daydı ama her neyse.
sakıncalı bulunmuş şimdi.
hayir anlamiyorum hangi kismi sakincali lan?
maddi imkansizliklar icindeki bir ailenin her turlu kotu sarta ragmen birbirini kollamasi, fakir yasamin icinde bile her dakika tutunacak bir hayat sevinci bulabilmeleri mi?
dini gunlerde bir araya gelip kendi inanclarina gore bunlari kutlamalari mi?
kardeslerin kardeslerine destek olmalari mi?
fakir, ufak bir cocugu pastaneye goturup ona limonata ve pasta ismarlamak mi?
aileye destek olmak icin ayakkabi boyamak, sokaklarda biraz agzi bozuk bir adamla birlikte sarki sozu satmak mi?
sinirlenmesem duygusala bagliycam. zeze'nin tuzlu su dolu kovasindaki gibi içim aciyor lan.