bir polisin başbakana isyanı

entry9 galeri
    1.
  1. Bir emniyet amirinin polisin sorunlarını dile getirdiği yazıdır. Olaylara bir de polisin tarafından bakmak için okunulması tavsiye edilir.

    http://www.migmedya.com/3...sin-basbakana-isyani.html

    --spoiler--
    "Sayın Başbakanım;
    Ben rütbeli bir
    polisim ve Polis Akademisi mezunuyum.
    1999 yılında başladığım meslek hayatımda 13
    yıldır aktif olarak polislik yapmaktayım.
    4 yıldır 'Cinayet Büro Amiri' unvanıyla hizmet
    ediyorum ülkeme...
    Gecem yok, gündüzüm yok, özel hayatım yok!
    Sabah 08.00'de işe gelip akşam mesai bitince
    17.00 ya da 18.00'de eve gitme gibi bir lüksüm
    yok!
    18.00'de, 19.00'da eve gitsem bile; yanı başımda
    sürekli 'zırıl zırıl' öten bir telsizim ve 24 saat açık
    olmak zorunda olan 2 adet telefonum var!
    Her gün gece 01.00, 02.00'ye kadar ayaktayım
    ve telsizden geçen muhabereye kulaklarımla
    bağlıyım!
    Bunun Cumartesi'si de Pazar'ı da yok, o günlerin
    tek özelliği sabah 08.00'e kadar değil de, saat
    10.00'a kadar uyuyabiliyor olmam, o kadar!
    Uyuduğum süre zarfında da mesleğimden
    kopabilme lüksüm yok; bazen uyuduktan 1 saat
    sonra çalan bir telefonla yeniden
    uyanabiliyorsunuz... Ya da gecenin 03.00'ün de,
    ya da sabaha karşı 05.00'de... Telefondaki polis
    memuru "Amirim, bir cinayet vakası var, silahla
    yaralama oldu, birisi kendisini astı!" diye sizi
    uyandırıyor, kalkmak ve cevap vermek
    zorundasınız! Bazen sıkıştıkları, anlamadıkları,
    tıkandıkları bir konuyu size sormak ve talimatınızı
    almak için arıyorlar sizi, yine kalkıyorsunuz...
    Yastığa başımı koyduğumda; eşimi, ailemi, gezip
    göreceğim yerleri, çocuklarımın geleceğini
    düşüneceğime, meydana gelen ve fâili meçhul ya
    da firar olan adlî bir olayın şüphelilerini, neler
    yapmamız gerektiğinin plânlarını düşünüyorum!
    Sağlıklı gibi görünsem de bir nevi 'paranoyak'
    oldum artık...
    Eşimle konuşurken bir yandan algılarımın bir
    kısmını telsizde geçen muhabereye
    yönlendiriyorum. Bazen çocuğumun 'babacığım!'
    hitabını duyamıyorum! Eşimi ve çocuklarımı ihmal
    ediyorum, daha doğrusu ihmal etmek durumunda
    kalıyorum.
    Haklı olarak 'Sen beni dinlemiyor musun?!'
    şeklinde eşimin ikaz ve uyarılarına maruz kalıyor,
    yeri geliyor 'Canım, kısar mısın şu telsizin sesini!'
    diyor sıklıkla bana... 'Sessiz olun biraz!' diye
    çocuklarımı azarladığım oluyor çoğunlukla...
    Çok affedersiniz; tuvalet ihtiyacıma giderken bile
    muhabereyi takip etmek adına o telsizi tuvaletin
    eşiğine koyduğum oluyor!
    Bunu da affınıza sığınarak ve çok mahreme girmiş
    olacağım belki ama 'bazı şeyleri bilin artık' adına
    söyleyeceğim utana sıkıla; eşimle birlikte olurken
    bile telsize kulak vermemden dolayı sıkıntı
    yaşadığım anlar oldu! Zaten yorgun-argın eve
    düşmekten o işi de düşünemez hâle geldik
    çoğunlukla!
    Bu meslekî şartlar altında amirlerimden fırça yiye
    yiye, her şeyi göze alarak bir de 'yüksek lisans'
    yaptım düşünün! Şimdi de acaba bir şekilde
    'doktora' yapabilir miyim diye düşünüyorum!
    Amacım yetişmiş ve kültürlü bir polis amiri olarak
    topluma ve insanlara nasıl daha iyi katkı
    yapabilirim, onun sancısını çekiyorum!
    Bütün bir yılınızın bu tempoda geçtiğini
    düşünsenize...
    Sizce bu tempoda çalışan bir polis amiri ne derece
    'sağlıklı' olabilir! Beden sağlığımız yerinde olsa bile
    ruh sağlığımız 'asla' sağlam ve yerinde değildir
    emin olun!
    Her türlü olumsuz şarta rağmen; gecemizi-
    gündüzümüze katarak, vatan-millet-devlet diyerek
    fedakârca görevimi yapmaya çalışıyor, birileri gibi
    devletime ve o devleti yöneten hükümetime küfür
    ve hakaretler etmiyorum! Çünkü şahıslara değil
    ülkeme 'hizmet' ettiğimi biliyorum!
    Normal yakıtın (aldığımız maaş) etkisi bittiğinde
    gaz (manevî duygularımız) devreye giriyor
    çoğunlukla ve beni ve benim gibi çalışan polisleri
    ayakta tutuyor!
    Bütün olumsuzluklar yetmezmiş gibi kanunların
    yetersizliklerinin doğurduğu olumsuz neticelerin
    hesabını da biz veriyor vatandaşa... "Abi, bizim
    böyle bir şeyi yapmaya kanunen yetkimiz yok!"
    dediğimizde sizi anlamıyor o vatandaş! Polis her
    şeyi yapar-yapmalıdır diye düşünüyor kendince...
    Haklı olduğu kadar haksız yere de şikâyet
    ediliyoruz, adlî ve idarî davalarda yargılanıyoruz,
    kolunu tuttuğumuz vatandaş 'onun bunun
    adamıyım!' diye tehdit ediyor bizi..
    Yazılı ve görsel basındaki haberlere bakıyoruz;
    herkes polisin aleyhinde çalışıyor! Olumlu bir tane
    haber okuyamıyoruz medyada! Köşe yazarları hep
    aleyhimize yazıyor! Çok değerli bir görevi ifâ eden
    milletvekillerimizin çocukları bile 'polisle' didişiyor
    ve polisi yıpratıyor!
    Artık caddenin-sokağın ortasında alenen saldırıya
    uğruyor ve darp ediliyoruz! iş bu boyuta geldi...
    Bu şartlar altında çalışan bir mesleğin mensubu
    olarak; ne yaparsam yapayım dâima standart
    maaşım neyse onu alıyorum yine... Ek görev
    paramız yok, döner sermayemiz yok! Kendini
    paralayan da yan gelip yatanda 'aynı' parayı
    alıyor! 10 saat çalışan da benim gibi sürekli 'canlı
    ve hizmete hazır konumda' olmak zorunda olan da
    'aynı' parayı alıyor!
    Ben inanın 'PARA' için bu yazıyı yazmadım, 'Allah'a
    şükürler olsun, geçinip gidiyoruz!' diyebilen
    insanlardanım, ama bazı şeyler inanın
    'GURURUMUZA' dokunmaya başladı artık!
    Muadillerime bakıyorum haklı olarak, hatta 'asla
    muadilim olamayacak mesleklere'...
    Muadilim olamayacaktan kastım, çalışma şartları
    ve yapılan işin önemi-süresi-zorluğu bakımından...
    Başka bir niyetim yok!
    ...
    BEN TÜRK POLiSiYiM!
    Kendimi 'sahipsiz' hissediyorum ne yazık ki!
    Benim teşkilâtımın başına bile BENiM gibi Polis
    Akademisi mezunları bile değil de VALi atanıyor
    EMNiYET GENEL MÜDÜRÜ olarak... Böyle bir
    teşkilâtta çalışıyorum ben!..
    Ve ne yazık ki AN itibariyle, bana POLiSE değil de,
    yine ve yeniden ASKERE zam yapıldığının
    haberlerini okuyorum yazılı ve görsel basından...
    Allah beni evime, çoluğuma-çoçuğuma nasip
    etmesin ki PARA iSTEMiYORUZ sizlerden... Sadece
    ADÂLETi sağlayın; GURURUMUZA DOKUNUYOR
    bize revâ gördükleriniz ve ZORUMUZA GiDiYOR!
    Belki 'polise karşı' sizde de bir 'önyargı' olabilir, siz
    de hayatınızın bir anında bir şekilde 'olumsuz bir
    polis hikâyesi' yaşamışsınızdır kendiniz ya da bir
    yakınınız olarak... Trafikte ceza yemişsinizdir, bir
    kavgada, bir toplumsal olayda coplanmış ya da
    biber gazı mağduru olmuşsunuzdur!
    Ama EMPATi yapın lütfen ve bu ön yargılarınızdan
    (eğer varsa) sıyrılın ve sesimize kulak verin! Pire
    için yorganı yakmayın, kurunun yanında yaşı da
    yakmayın; MARiFET BUDUR!
    Allah için SADECE ve SADECE BU ADÂLETSiZLiĞE
    BiR AN ÖNCE SON VERiN; kul hakkına
    giriyorsunuz en basit haliyle, onu derim size
    sadece!
    Ben 'futbol kulüplerinin bir futbolcuya trilyonları
    verdiği bir ortamda' TÜRKiYE CUMHURiYETiNiN
    BiR POLiSi OLARAK BiR KURUŞ PARA ALMADAN
    SAATLERCE AYAKTA DiKiLiP 'YORGUN SAVAŞCI'
    MiSÂLi EViME KENDiMi ZAR-ZOR ATMAK
    ZORUNDA MIYIM? Hem de yukarda da belirttiğim
    gibi 12 saatlik bir gece görevinin ardından... Ya da
    16.00'da başlayıp 18.00'de biten bir maç
    görevinden sonra saat 19.00'da görev birimine
    giderek bir de burda 12 saat çalışmak zorunda
    mıyım onca yorgunluğun üzerine?.. Soruyorum
    size! Elinizi vicdânınıza koyarak cevap verin
    bizlere!
    Emekli olan polislerin 'ne kadar' yaşayabildikleri ile
    ilgili yapılan bilimsel bir çalışma yazısı vardır
    bilmem okuyabildiniz mi?.. Okuyun bir vaktiniz
    varsa! Lütfen!
    Yaptığımız işi ASLA para ile pulla ölçmüyoruz,
    ölçemeyiz de! Kutsal bir görev ifâ ettiğimizin
    farkındayız! Bir garibanın, bir masumun, bir
    yaralının yardımına koşmanın, onu koruyup
    gözetmenin, bir fâili meçhul olayı aydınlatıp bir
    fâili firarı yakalamanın zevkini ve hazzını para ile
    pulla izah edemezsiniz zaten, o zevki ve hazzı
    yaşamanız gerekir!
    Bu duygularla ve yazımda da belirttiğim GAZ ile
    yâni Allah rızası, vatan-millet-devlete hizmet
    etmenin manevî hazzı ile ayakta duruyoruz
    BUNDAN EMiN OLUN!
    Sıkıntılarımızı daha kısa bir yazıyla dile
    getirebilmek isterdim ama bu mümkün değil!
    Emin olun bu bile sıkıntılarımızın binde biri belki
    de!
    Bu yazıyı okur musunuz bilemem ama eğer okur
    da beni ve bizleri ANLARSANIZ ve bunu kamuoyu
    önünde deklare ederseniz o mutluluk bile bizlere
    yeter!
    En azından 'kıymetimizi bilen ve hâlimizden
    anlayanlar da var!' deriz gönül rahatlığıyla!
    SAYGILARIMLA!..’
    --spoiler--
    0 ...