sen!... Korkusuz, cesur... Korkun yoksa, eline bohçanı alıp, çıksana, korkak dediğinin yanına... Burada harfleri ardı ardına sıralamaktan çekinmiyorsun... Korkmuyorsun... Çünkü sana kim ne yazarsa yazsın, haddini bir türlü bilemiyorsun... Eğer erkekse idin, adam insan gibi adamsa idin, askerde peşlerine dolandığın yıldızlı komutanların önünde el pençe divan durmasa idin! Sıkıyorsa ona söyleyivereydin ya buraya yazdığın zırvalığı.... Senin, senden olma evladın... Ya da onun da evladı... Hani bir gün olur ya, askere giderse, ben o zaman görürüm, korkak kim! Türkler ne bin arşın boyu dağdan, ne de dağdaki kuduz it sürüsünden korksa idi, bugün türkiye cumhuriyeti yerine, kürdiye cumhuriyeti kurulmuştu çoktan... Ama bak... Korkak olan mağarada boktan bir hayat sürüyor... Fareden beter bir hayat yaşıyor... Anasını babasını 5-10 senedir görmüyor... Sonunda bir gün, elbette ya köpek gibi kuyruğunu kıstırıp teslim oluyor, ya da leş kargalarıuna yem oluyor. Onu hakediyor çünkü.. Ama senin korkak dediğinin ise, dağda yeri yurdu, kampı, çadırı belli. Göklerde helikopteri uçuyor. Senin yandaşının üzerine ateş topları yağdırıyor... O da paramparça olup gidiyor... Sen ise geceleri, kayalıklarda eşek üstünde güya aklınca mühimmat taşıyorsun. Erkeksen, çıksana karşılarına... Buradayım ben desene! Korkak dediğin şerefi ile görevini tamamlıyor... Kına yakılı elleri, silah tutarak, erkekçe çatışarak geliyor babasının ocağına, anasının kucağına... Sen ne yapıyorsun bana onu söyle...? Oradan atıp tutuyorsun öylece... Müsvette seni! Eşek üstünde esrar taşıyanın, yere mayın döşeyenin, bacısına tecavüz edenin gardaşı!
Sana, değerli şahıs mehmet akif'in bir dörtlüğünü armağan etmek isterim...
Korkma! Sönmez bu şafaklarda yüzen alsancak!
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak...
O benim miletimin yıldızıdır parlayacak....
O benimdir! o benim miletimindir ancak!