dizideki baba figürü de oldukça ilginçtir. böylesi anormal bir çocuğu (her ne kadar izlerken hep camus'nun yabancı'sı ile karşılaştırdığımda dexter karakterinin özellikle çocukluk döneminin oldukça yüzeysel ele alındığını fark etmiş olsam da) olduğu gibi kabul edip, üzerine gitmek yerine rehber olmak, her babanın yapacağı iş değildir. ve bu babanın üvey olması durumu daha bir ütopik hale sokuyor. ütopik belki ağır bir kelime, ancak oldukça uygun.
karakterin çocukluk döneminin yüzeysel ele alıması flashbacklerin azizliğine uğramış olabilir. kısa tutmak zorunda kaldıkları için olabilir. çünkü o sahneler bana hep karakter analizi açısından eksik ve tatminsiz gelmiştir. mutluluğa ya da sosyal olaylara karşı hiçbir şey hissetmeyen bir karakterden bu kadar kısır sahneler yaratmak hoş olmamış. bunu, karakterin büyüklük halinde yansıtıyor olmaları eksikliği kapatmış yine de. karakter kendisini tanıtacak oldukça önemli iç seslere sahip. haliyle çocukluk dönemi hakkında biraz da seyirciyi yönlendiriyor, düşünmeye sevk ediyor. yine de, dediğim gibi, topluma böylesi yabancı bir karakteri izlerken camus'nun yabancı'sını düşünmemek zor. detay, sebepler ve açıklayıcılık açısından dizinin camus'nun başarısını yakalamasını isterdim doğrusu. çok şey bekliyor olurdum işin açıkçası.
baba figürü, dediğim gibi, en az dexter kadar ilginçtir. bana biraz abartı gelmiştir. çocukluk dönemi sahnelerinin yüzeyselliği baba figürünün neredeyse kusursuz babalık tutumuyla oldukça fazla benzerlikler ve paralellik gösteriyor. diziyi izleten bu yüzden ne baba figürü ne de olay örgüsü. diziyi götüren dexter karakterinin doluluğu, ilginçliği. yine de camus'yu tekrar tekrar okumayı tercih ederim. o'nun yabancı'sından aldığım hazzı ne yazık ki bu dizide yeterince alamadım. yine de aklımın bir köşesinde camus tasvirlerini her zaman barındırdığı için dexter, sevdiğim bir dizidir.