sözün değeri, büyük bilge'nin [filozof] kim olduğuna; buna ek olarak da hayatın değeri'nin neyle ölçüldüğüne -fakirlik eğer bir teraziyse, bu ölçü aracının kullanım klavuzuna bir göz atmak lazım- bağlıdır.
büyük bilgelerin çöküntü tipler olduğu yolundaki saygısızlık ilk olarak edinilmiş ya da edinilmemiş önyargının bu saygısızlığa en karşı çıktığı anda dikkatimi çekmiştir:
sokrat ve platon'u ve onlar gibileri çöküş belirtileri olarak tanımıştır çoğu kimse -onlar da kimse artık- yunan çözülüşünün araçları olarak, sözde yunan olarak, yunan karşıtı olarak. şu bilgelerin hem fikir olması -bunu artık daha iyi anlamaya çalışalım- uzlaştıkları konuda hiç de haklı olmadıklarını: şekilde fizyolojik açıdan örtüştüklerini göstermektedir, ki bunun sonucunda da yine aynı şekilde hayata karşı olumsuz bir tavır sergilemek yatar - sergileme zorunluluğu yatar. yargılar, hayat hakkında değer yargıları, olumlu ya da olumsuz olsunlar sonuçta hiçbir zaman gerçeği yansıtamaz: onlar sadece bulgu olarak değer taşırlar, sadece bulgu olarak dikkate alınırlar -aslında bu tarz yargılar aptallıktır. insan ellerini uzatmalı ve o inanılmaz inceliği - ki bu hayatın değerinin ölçülmeyeceğidir- gerçekten yakalamaya çalışmalıdır. bu, canlıdan istenemez, çünkü o, taraflardan biridir, hatta tartışmanın konusudur, hakimi değil; bir ölüden de istenemez, farklı bir sebepten dolayı. -filozof açısından hayatın değerinde bir sorun görmek, kendisine karşı itiraz, bilgeliğine duyulan bir güvensizlik, bir cahillik olarak kalır.
-nasıl? bütün bu ulu bilgeler; kimi kimselerin hayatının değerini ölçmeye kalktığı büyük bilgeler- yalnızca dekadan olmakla kalmamış, aynı zamanda bilge bile olmamış mı oluyorlar?
zannedersem şu hayatı yargılayanların aptallığı ve budalalığı da en başta kimi yargıladıklarını bile bilememekten geliyor.