göz kapaklarının kapanmasına ramak kala bir ses ''geldik efendim'' der, sesin sahibi sanki çok uzak zamanlarda kalmış, ne ismi ne de cismi hatırda kalmayan bir tanıdığın sesine benzesede içindeki armoni, flarmoni orkestrası gibi çok renkli bir yapıya sahipmiş, açmış kapıyı arabanın şöförü alfred, ''efendim ben yarın biraz geç gelecem demiş müsade edermisiniz'' demiş, karşısındaki yüz ifadesi hayatın manasını ve önemini kavrayamamış bir görünüme bürünen büyük patron, elini havaya kaldırıp dağları göstermiş ' ceketinin kolunun arasında görünen kol düğmelerinin parlaklığı geceyi bir anda sessiz ve dehşet verici görünüme sokmuş ''alfred buralar eskiden tarlaydı'' iyi de buranın eskiden tarla olması ne demekti, alfred anladım efendim diyerek, gelebilecek olumsuz yanıtı duymamak için kafasını sallamış ama patron boş adam değil, zaten sevgilisine yeni aldığı yatın içinde mangal yakmışlardı az önce, 'sevgili alfred, biliyorsun ben buralara kolay gelmedim, çok çalıştım çok emek verdim, sen de öyle yap benim gibi çalış' dedi, alfred sanki patronun ne bok yediğini bilmiyordu, birden kendini tutamadı, yılların verdiği robotlaşmışmışlık hissinden bir an sıyırlıp, burada sadece siz cenneti göremeyeceksiniz'' patron dedi, patron bu tarihi ayara cevap bile vermedi, cünkü patron du, çünkü cevap başlıkta yazıyordu.