Bir mühendis olarak aldığım seçmeli derste demokrasiyi şu benzetme ile açıklamıştı asistanımız:
- Demokrasi sınıfça yemek söylemeye benzer. Yarıdan fazlası ( çoğunluk ) kebap söylemek istediği halde sınıfta vejateryen olanları da düşünüp yeri geldiğinde kebap söylememektir. ( Çoğunluğun dediğinin her zaman, her halükarda geçerli olmaması gerektiği )
Temel mantık şudur; çoğunluğun dediği esasları azınlıkların da temel yaşam şartları ve istekleri gözetilecek şekilde adapte edebilmektir. Tek bir insana bağımlılığı minimize etmektir. ( Güçler ayrılığı ). Sistemin her bir parçasının birbirini denetlemesidir ki çok ütopiktir. ( yargıyı denetleyen üst kurumların olması ancak onların da yargı tarafından denetlenebilir olması gibi )
Tüm bu şartlar sağlandığında, iktidar nasıl bir parti olursa olsun demokratik yöntemler gözönüne alındığında temel bir refah seviyesi yakalanmış olur. Ancak bırakın Türkiye'yi dünyada böylesi bir demokrasi çok az ülkede var, onlar da zaten ellerini kremleyen norveçli balıkçılar, bize uğramaz.
Türk milleti olarak bizim kültürümüzde " bana bulaşmayan yılan " felsefesi ile yoğurulmuş "saldım çayıra mevlam kayıra " felsefesi ağır basmakta. 13. yy da kralın egemenliğinin azaltılması ile magna carta yolu arayan ingilizleri düşündükçe 21.yy tayyip şakşakçılarına daha bir üzülesim geliyor.