daha 15 yaşında başına buyruk, her çocukta gördüğü şeyleri alınmasını isteyen, alınmadığında kavga çıkaran, daha neyin ne olduğunu bilmeyen, hayatı anlamayan bir çocuktum.
bir gün babam beni aldı karşısına ve konuşmaya başladı.
babam: seni çok sevdiğimi ve sizin için çalıştığımı biliyorsun dimi?
ben: hım evet
babam: biliyorum sen de herkes gibi iyi yaşamak istiyorsun, ama benim gücüm buna yetiyor. mükemmel bir hayatın olmasını çok isterim ama ben bu yaşıma kadar şerefimle yaşadım, bundan sonra da böyle olucak. umarım anlarsın beni
ben: anladım baba
babam: gelecekte seni okutmaya ya da ihtiyaçlarını karşılamaya bilirim, o zaman bana kızma olur mu?
bu sözleri söyleyince gözlerinin dolduğunu ve yüzüme bakmadığını farkettim, bu konuşma şerefli bir baba için çok ağırdı. ilk kez babamı gözleri bu denli dolu gördüm, az daha ağlayacaktı ama belli etmemeye çalışıyordu. ağlayarak babamın yüzüne baktım
ben: tabi tabi kızmam, özür dilerim baba affet beni. ben aptallık ettim, bir daha kavga etmicem, bu konuyu açmayacağım.
babam: öyle deme bu senin hakkın, benim istediğim sadece beni aile durumumuzu anlaman, ben özür dilerim sana daha güzel bir hayat veremediğim için..
birşey söyleyemedim, nutkum tutuldu. öylece baktım ve sarıldım babama, içim nasıl acıyordu, nasıl pişman olmuştum anlatamam. hep güçlü, sert gördüğüm adam o gün konuşurken gözleri dolmuştu, sesi titriyordu. karşımda günahkar gibi duruyordu, oysaki günahkar bendim.
bu konuşma hafızama kazındı. para, lüks hayat için ailesini beğenmeyenleri, küçük görenleri gördükce midem bulanıyor. ne kadar para annenin kokusunu geri getire bilir? ne kadar para babanın şevkatini satın alır? ne kadar para? ne kadar ...