Öğle yemeğinde garson masanıza gelir ve geçen haftaki dövüş kulübünden dolayı gözleri dev bir pandanınki gibi simsiyahtır. Çünkü onu geçen hafta gördüğümüzde kafası betonla, markette çalışan iki yüz poundluk bir çocuğun dizi arasındaydı ve çocuk garsonun burnuna art arda, tüm çığlıkların içinde kolayca duyulabilecek düz ve sert sesler çıkaran yumruklar atıyordu, ta ki garson dur diyebilecek kadar nefes alıp, ağzından kan püskürtene kadar.
Garsona hiç bir şey söyleyemezsiniz, çünkü dövüş kulübü sadece dövüş kulübünün başladığı ve bittiği saatler arasında vardır.
Fotokopi dükkanında çalışan çocuğu bir ay önce görmüşsünüzdür ama ya fotokopilere üçlü delik delmeyi yada kopyaların arasına renkli seperatör koymayı unutan bu çocuk, dövüş kulübünde kendinden iki kat büyük olan bir muhasebecinin ciğerlerindeki havayı boşaltıp, onu yumruklarıyla bayıltırken, on dakikalığına da olsa, bin tanrıydı. Dövüş kulübünün üçüncü kuralı, biri dur dediğinde veya bayıldığında, bayılmış numarası yapıyor olsa bile, dövüşün bitmesidir. Bu çocuğu her gördüğünde, ona ne kadar muhteşem bir dövüş çıkardığını söyleyemezsin.
Bir dövüşte sadece iki kişi olur. Bir seferde sadece tek dövüş yapılır. Dövüşe girerken tişört ve ayakkabılar çıkarılır. Dövüş sürmesi gerektiği kadar sürer. Bunlar dövüş kulübünün diğer kurallarıdır.
Dövüş kulübündeki herifler gerçek hayattaki herifler değildirler. Fotokopi dükkanındaki çocuğa çok iyi bir dövüş çıkardığını söyleseniz bile, aynı adama konuşuyor olmazsınız.
Benim dövüş kulübündeki halimi, patronum tanımıyor.
Dövüş kulübünde geçen bir geceden sonra, gerçek dünyadaki her şeyin sesi kısılır. Seni hiç bir şey kızdırmaz. Sözün kanundur ve diğer insanlar bu kanunu ihlal etse veya seni sorgulasa bile, yine de kızmazsın.
Gerçek hayatta ben, gömlek giyen ve kravat takan bir kampanya koordinatörüyüm, ağzım kan içinde karanlıkta oturmuş, patronum Microsoft yetkililerine bir ikon için seçtiği soluk mavi rengi anlatırken, slaytları değiştiriyorum.
Dövüş kulübünün ilk üyeleri Tyler ve bendik.
Beş yıllık planımın hayatımla örtüşmediğini fark edip, eve sinirli bir şekilde geldiğimde, evimi veya arabamı temizlemek bana yeterdi. Günün birinde hiç yara almadan ölüp gidecektim ve geride güzel bir ev ve araba bırakacaktım. Ta ki pislik veya yeni sahibi yerleşene kadar. Hiç bir şey durağan değildir. Mona Lisa bile dökülüyor. Dövüş kulübüne kadar ağzımdaki dişlerin yarısını oynatabilirim.
Kendini geliştirmek belki de çözüm değildir.
Tyler hiç bir zaman babasını tanımamıştı.
Belki çözüm kendini yok etmektir.
Hala Tylerla birlikte dövüş kulübüne gidiyoruz. Dövüş kulübü artık bir barın bodrumunda, Cumartesi geceleri bar kapandıktan sonra yapılıyor. Ve her hafta katılan heriflerin sayısı artıyor.
Tyler kara betondan yapılmış olan bodrumun tek lambasının altına geçiyor ve o ışığın karanlığın içindeki yüz çift gözde parladığını görüyor. Tylerın ilk söylediği şey Dövüş kulübünün ilk kuralı, dövüş kulübü hakkında konuşmamaktır oluyor.
Tyler bağırmaya devam ediyor Dövüş kulübünün ikinci kuralı, dövüş kulübü hakkında konuşmamaktır.
Ben babamı altı yıldır tanıyordum ama onunla ilgili hiç bir şey hatırlamıyorum. Babam, her altı yılda bir farmıl bir kasabada, yeni bir aile kurar. Bu bir aile kurmaktan çok, acente açmaya benzer.
Dövüş kulübünde gördüğünüz şey, kadınlar tarafından yetiştirilmiş bir erkekler jenerasyonudur.
Erkeklerle dolu bir bodrumun gece yarısı karanlığında, tek lambanın altında duran Tyler diğer kuralları sayıyor: her dövüş için iki erkek, bir seferde bir dövüş, ayakkabı yok, tişört yok, dövüşler sürmesi gerektiği kadar sürer.
Ve yedinci kural diye bağırıyor Tyler, bu sizin dövüş kulübündeki ilk gecenizse, dövüşmek zorundasınız.
Dövüş kulübü, televizyondaki futbol maçı değildir. Dövüş kulübünde, dünyanın dört bir yanından gelen tanımadığınız adamların birbirini, iki dakikalık gecikme ile uydu yayınından dövdüğünü izlemezsiniz, her on dakikada bir bira reklamı çıkmaz, ve istasyon aramak için beklemek zorunda değilsinizdir. Dövüş kulübüne gittikten sonra televizyonda futbol izlemek, muhteşem seks yapmak varken, porno izlemeye benzer.