ben dünyanın en düz adamı ismim ali. bu kadar. soyadım yok.
zihnimde en eski hatırladığım şey; yüz üstü bir inek bokuna düşüşüm. ondan öncesi yok zihnimde. annem ve babamı hiç tanımadım. belki de onlar bile yoktur. parklarda, köprü altlarında yaşadım hep. paramı çalarak kazandım. üç defa bıçaklandım. üçü de aynı yerden. üçü de aynı kişi tarafından. o da bi kere bıçaklandı. yaşasaydı bi kere daha bıçaklardım. bıçaklamak, bıçaklanmak o zamanlar en büyük eğlencemdi.
sonra tiner kullanmaya başladım. ağaçlarla konuşmaya başlamamla aynı zamana geliyor bu olay. bi koca çınar vardı. dedem gibi severdim ihtiyarı. bana hayatı, aileyi, sevgiyi, güveni anlatırdı. tabi masallara inanacak yaşı çoktan geçmiştim. ama itiraz etmezdim hiç dinlerdim. babalar çocukları için her şeyi yapar. dediği zaman öyleymiş derdim hep. utanırdı.
sonra aşık oldum bir gün. bir hafta takip ettim. ertesi hafta çantasını çaldım. cüzdanında fotoğrafı yoktu. çantayı kapısının önüne bıraktım. param vardı, onun parasını almadım. zaten erkek adam kadın parası yemez. çınar dedem söylemişti.
çok arkadaşım oldu, çok arkadaşım öldü. ta ki hiç arkadaşım kalmayana kadar. bir köpek vardı, sıradan bir renkte, isimsiz, zayıf ve sahipsiz. benim gibiydi. iyi anlaştık. sonra o da öldü. bana koşarken kamyon çarptı zavallıya. son nefesinde ali dedi gözlerime bakarak. ali. bu benim ismim. ama daha önce diyen olmamıştı hiç. hişt diyorlardı, lan diyorlardı, bi baksana diyorlardı. ali dememişti kimse.
bazen çok üşüyordum. kış diyorlar. hiç sevmezdim onu. sıcak zamanlarda yoldan geçenleri dinlerdim, bazıları; keşke kış gelse çok sıcak diye söylenirdi. hiç anlamazdım onları. soğuk olsa daha mı iyi sanki? insanlar garip.
sonra yaşlandım ben. unuttum geçmişi. dün bile çok uzaktı hatırlamak için. bir gün de ölmüşüm, kış öldürmüş beni. çok tatlıydı ama son uykum. kışın son kıyağı