işe gençlik yıllarında herbert spencer'ın mekanikçi pozitivizm görüşünü inceleyerek başladı. bu inceleme esnasında spencer'ın önemli bir yanlışını yakaladığını söyler.spencerın zaman dediği şeyin aslında zaman olmadığını, mekanın bir boyutu olduğunu anlamıştır. anlardan, saniye-dakika gibi kesiklikerden, sürelerden oluşan bir şeyin zaman olamayacağını söyler. çünkü bunlar durağandırlar, birbirlerine uzaktırlar, ucuca eklenerek bir çizgi oluştururlar, vs. yani aslında fizikteki zaman anlayışı mekanın ta kendisidir, üstelik bir de tekrar eder. tekrar eden bir şeyin sonrasını tahmin edebilirsiniz.
bergson ise zamanın dinamik, asla tekrar etmeyen bir şey olduğunu söyler. içinde keskin kırılmalar olmaz, ikileme asla olmaz, süreklidir. kişiseldir, nesnel değildir, bütünlüklüdür ve matematikselleştirilemez.
böylece zaman, mekanın hakimiyetinden kurtulur. zaman, mekanın egemenliğinden kurtulur demek koordinat ekseninin ve bilimin nesnelliğinin karşısısında alınmış bir galibiyettir. spiritüalizmi de tetikler üstelik bu düşünceleri. ruhsal, görünmez ve soyut olanın bedensel, görünen ve somut olanın egemenliğinden kurtulmasını sağlar (tabi bu söylediklerim batı düşünce tarihinin gelişimi için doğru). matter and memory kitabında anlattığı üzere artık düşünce de beynin eseri olmaktan kurtulur. bergson'a göre beyin, düşünce ihtiva etmez; o sadece vücuttan aldığı uyarılara uygun tepkiler vermeye çalışır.
bergson'a göre bir hareketin aynısını tekrar yaratamamızın iki sebebi vardır;
ilki şudur; iki konumu istediğiniz kadar birbirine yaklaştırmayı deneyin, hareket hep ikinin arasındaki aralıkta gerçekleşecektir, yani sizin arkanızda.
ikincisi ise; zamanı istediğiniz kadar kesip biçip bölebilirsiniz ancak hareket hep kendi niteliksel süresi içerisinde gerçekleşecektir.
ahmet hamdi tanpınar ın zaman görüşü bergsoncu bir bakışın ürünü olarak düşünülebilir, necip fazıl'da mürşidine kavuşmadan önce bergson'un görüşlerini bir hayli övmüştür.hilmi ziya ülken, mustafa şekip tunç gibi eski ünlü felsefecilerimizin hayranlıkla fikirlerini irdelediği bir filozoftu ,cumhuriyetin ilk dönemindeki aydınlar arasında daha bir yığın hayranı ve takipçisi vardı.
en önemli eserlerinden biri, "yaratıcı tekamül" adını taşır. bir bilim adamı gözüyle, bütün evrimci görüşleri inceler filozof bu eserde... zayıf ve güçlü yönlerini ortaya koyar. mesela darwin'in insan organlarının oluşumunu "pek hafif değişmeler yoluyla" şeklinde açıklamasını inandırıcı bulmaz. göz gibi bir organ, pek hafif değişmeler yoluyla nasıl ortaya çıkabilirdi? göz'ün oluşması için, bünyede görme diye bir hedefin olması gerekir. veya beyindeki görme merkezi ile, görme sinirleri ve organı aynı anda ortaya çıkmış olmalı ki, göz oluşabilsin... darwin teorisi organların, canlılar alemindeki evrimini açıklamaz.
din ve ahlakın iki kaynağı eserinde, türkiye'deki düşünce dünyasının hala el atmaya cesaret edemediği görüşler ileri sürer bergson. biri kişisel ve vicdanî, diğeri sosyal ve geleneğe bağlı olmak üzere iki kaynak işaretler din ve ahlak için. freud'un din ve ahlakı birer hastalık (nevroz) olarak gören görüşünün yanında, önemi anlaşılmamış tespitlerdir bunlar da... bergson, kısacası, batı felsefesi içinde, ruhun son hamlesi, son çığlığıdır. ondan sonra ruh yoktur artık.