askerlik vazifesini henüz yapmamış gençlerin bazen sıkıldıkları, bazen heyecanla dinledikleri hikâyelerdir.
1985/1 tertip olarak önce masina batıkışla, ardından usta birliği kırklareli pınarhisar. muhsimder komutanlığına bağlı, türkiye'deki 128 askerden biri olarak vatani görevimi tamamladım.
hani benim o "yüzbaşı'nın kapısına vurdum tekmeyi..." şeklinde başlayan hikayem olmadı.. bazuka ile beraber ağzımda rambo bıçağıyla tank önünde çektirdiğim resmim de yok. öyle bildiğin sümüklü, paspal, parkasının sağ cebinde darmadağın olmuş peynirle beraber avuç dolusu zeytin, sol cebinde askere özel çıkan yuvarlak ekmek bulunan bir "er"dim ben.
usta birliğinde ilk 3 ay sadece "köle" olarak hayatta kalmayı başardım ki, bir günlük programım şöyleydi;
5:30 kalkılacak.
5:45 yatak toplanmış, kamuflaj ve botlar giyilmiş içtima alanında hazır bulunacak.
6:00 mıntıka temizliği (tt arena stadı kadar bir alan, otoparklar dahil, tüm izmarit, kuru yapraklar çer çöp ne varsa poşet elde temizlenir.
7:30 net olarak bir buçuk saat kafa yerde sigara izmariti aradıktan sonra eller yıkanmadan kahvaltı için yemekhaneye koşmak.
-yemekhane mönüsü-
1. gün
sabah: soğuk çay (soğumuş) 1 avuç zeytin pelikan silgi kadar peynir. isteğe bağlı olarak pul biber zeytin üzerine dökülebilir.
öğle: asayiş ekipleri sokakta elinde görse cinayet silahı olarak nitelendirebileceği büyüklükte kesilmiş pırasa yemeği, bulgur pilavı (taşlar ayıklanırsa dişinizde şimşek çakmaz) hoşaf. hoşaf içinde artık neyin hoşafı ise, onun tanesinden bulana tezkere veriyorlar.
akşam: öğle menüsünün aynısı.
-yemekhane mönüsü-
neyse, programa devam;
8:15 - 10:15 arası spor, koşu, barfix, koşu, şınav, koşu, esneme haraketleri, koşu, son olarak tekrar koşu. bu arada nefes yetmezliğinden artık götünü de kullananlar için tam tamına "5 dakika istirahat et" komutu gelebiliyor.
bu arada bakın, "askerlikten soğutmak" diye bi suç var. cem yılmaz gibi, ben soğutmuyorum. gidin. askerde harcadığınız kaloriyi sivil hayatta para vererek ancak harcayabilirsiniz. belkide değil.
neyse,
sonra sesi nerden geldiği belli olmayan bi yazıcı arkadaş ortaya sesleniyor. "beyler maaşlarınız geldi, hadi iyisiniz" !?
- maaş?
- ne maaşı?
- ?
gittik. sıramız geldi. tam dört defa tekrar tekrar saydıktan sonra, 5 lira 35 kuruş avcumuzun içindeydi. eski parayla beşmilyonüçyüzellibin.
ya aslında hemen üstteki iki satır tüm askerliği özetliyor. anı hatıra ayrı bi olay. sonraları maaş almaya gitmediğiniz için başçavuş'un gazabına uğrarsınız. alsanız bi türlü almasanız...
10:15 den sonra kamyona atlayıp tugay'a ekmek ve karavana (yemek tencereleri) almaya gitmek.
13:00-14:00 arası yemek yenir, 14:15 den itibaren yemekhaneye kimseyi almamak askerlik hayatım boyunca edindiğim tek sorumluluktu.
- beysar açsana la kapıyı!
- yok tertibim yüzbaşı'nın kesim emri var.
skimi emri var. aç kapıyı yesin işte. ama yok. bir tabak bulaşık daha çıkacak nihayetinde. olmaz.
14:30, 17:30 arası yemekhanedeki bulaşık adına her ne varsa yıkanır. tertemiz edilir. sandalyeler ters çevrilip paspas atılır. bak aklıma geldi. bulaşık yıkarken çektirdiğim bir resmim var. yemin ediyorum. merak eden olursa bu entry için upload edebilirim.
17:30 akşam yemeği için tekrar ekmek arabasına binip tugay yolunu tuttuğum zaman dilimi. bu arada arabaya binmekten bahsediyorum ya sakın ön tarafa bindiğimi sanmayın. kamyonun kasasında gidip geliyorum. zaten kendimle başbaşa kaldığım nadir anlardan biridir o kamyon kasası.
40 dakika boyunca şafak defterimle yaz çiz... hey hey...
neyse,
akşam yemeği biter, öğle yemeğindeki aynı terane döner. akşam 19:30 akşam içtimasıdır. yerimi alırım. sayılırız bi güzel. sonra koşa koşa yemekhaneye kalan bulaşıklar bitirilir. sonra traş olunur ertesi sabaha hazırlık. botlar boyanır. çamaşır varsa yıkanır. koğuş süpürülüp paspas atılır. saat olmuştur 23:00 koğuş nöbetim başlar ki en sevdiğimdir. sadece 1 saat. gece 00:00 gibi üstümü çıkarmadan bir kedi silüetinde uzanırım yatağıma sırtüstü. koğuşun o kerhane tadındaki kırmızı gece lambasından süzülen loşluk ranzanın üst yatağına yazdığım yazıları tekrar tekrar tekrar tekrar okur, yapmadıkları, yaptıklarımı sivil hayatımı düşünürken uyuya kalırdım..
gece 02:45.. uyandırılırım. gece 03:00 - 05:00 garaj nöbeti için. hazır olduğum için 15 dakika kala uyandırılıyorum. yoksa en az 30 dakika evveli.
5:30 kalk saati olduğundan mütevellit. nöbet dönüşü yatağımı toplar, sıradaki zalim gün için zihinsel olarak kendimi hazırlamaya çalışırdım.
bahsi geçen zaman dilimleri dönüşümlü olur. her geçen gün yeni zaman dilimleriyle size küçük süprizler hazırlar.
neyse,
tam 3 ay her günüm bu şekilde geçtikten sonra, muhsimder komutanlığına seçildim. silah zimmetim yok. nöbetim yok. spor yok. bulaşık yok. yok oğlu yok. tek olan şey "harita ve senaryo" kusursuz olmalı. olmadı da çok şükür. bitti.
ve son olarak;
askerlik adına en güzel şey, şafak doğan güneş sabahı nizamiyeden geride kalanlara el sallamak..