sigmund freud u her şeyi cinsel içgüdülere bağlayan bir trollden ayırt eden şey sanırım belki de farketmeden de olsa insanın hayvani yönünü tespit edebilmiş olmasıdır. iki temel içgüdüyü tespit ederken insanın hayvani özelliklerinden yararlanmış olması muhtemeldir.
aslında insanın bu mahkumiyetinin tarihi en az kendisi kadar eskidir. yani şiddet ve duygudan yoksun ölçüsüz cinsellik insanının insan olduğundan beri en eskimez, paslanmaz prangalarıdır.
günümüzde iyice belirgenleşen bu mahkumiyetin, esaretin temelinde insanın, insanı insan yapan temel özelliklerden uzaklaşması yatmaktadır. bunda insanın insanlıktan soyutlanarak bir esaret girdabına düşmesinden memnuniyet duyacak siyasi ya da ekonomik vb. güçlerin etkisi büyüktür. bireysel problemlerine gömülmüş, duygu faktörünü çoktan unutmuş, bencil insanlar en kolay güdülebilen insanlardır.
yaygınlaşan şiddet eğilimi, sözde özgürlük olarak lanse edilen ölçüsüz cinsellik bu ele geçirişin en büyük delilleridir. insanın isteyerek veya istemeyerek ahlaki değerlerden uzaklaşması ya da uzaklaştırılması, insanların duygusuz yaratıklar haline getirilmesi sonucu artan şiddet eğilimi toplumu büyük bir kaosa sürüklemektedir. öte yandan fiziksel bir beraberlikten ibaretmiş gibi bilinçaltalarına kazınmaya çalışılan seksin duygu faktöründen kopartılması da bu kaosta pay sahibidir.
insani hislerden, davranışlardan parça parça koparılan ya da kopan insan hayvani dürtülerinin esiri olmakta, hayatta ki yegane amacı bunları tatmin etmek olmaktadır. ne var ki böyle bir durumda asla ruhsal tatmine ulaşamayacak insan mutsuz, huzursuz ve daha saldırgan olmaktadır.
sonuç her açıdan iç karartıcı, can yakıcıdır; güle güle insanlık merhaba maymunlar şehri.