Türkiye'deki demokratlar, politik anlamda tam bir sıkışıklık yaşıyor. Bir yanda askeri müdahalelere çanak tutan sol görüntülü partiler, diğer yanda AB'yi savunan ama günlük hayatta sürekli dini gerginlik yaratan AKP. Seçimde oy verecek parti arayan demokratlar, bu sıkışıklığın üstesinden nasıl geleceklerini, kime oy vereceklerini bir türlü bulamıyorlardı. Ama ülkenin entelektüel kadroları, 'bağımsız aday' formülüyle yeni bir çözüm yarattılar. Siyaset bilimci Prof. Baskın Oran istanbul'dan bağımsız aday gösterildi. Prof. Oran, "1 Mart tezkeresi reddedilsin sloganıyla 2003'te ortaya çıkan bir fiili grup bu. Dernek bile değiller. Demokrasi ve barış için zaman zaman imza kampanyaları düzenlediler. ismin üzerinde tam mutabakat var diye beni aradıklarında, onlara hayır diyemezdim. Hiçbir partiyle ilişkili olmadan adaylığımı koydum. ÖDP ve DTP de, istanbul'da ikinci bölgede beni destekleyeceklerini ilan ettiler" diyor.
'Solda Ortak Bağımsız Aday' girişimi çerçevesinde siz bağımsız aday oldunuz. Adaylığınız, politikaya girdiğinizi mi yoksa bugünkü politik yapıyı protesto ettiğinizi mi gösteriyor?
Kesinlikle ikincisi. Bu bir protestodur. Kendisini dışlanmış, itilmiş, kısıtlanmış, susturulmuş, ezilmiş, özgüven duygusu yıpratılmış, Sevr paranoyasıyla korkutulmuş hissedenlerin sözcüsü olarak görüyorum ben kendimi. Aleviler, Kürtler, azınlıklar, Çingeneler, kadınlar, gençler, üniversiteye başörtüsüyle giremeyen kızlar, işçiler, sendikasızlar, işsizler, eşcinseller, travestiler, yoksullar, sakatlar, çevreciler... Bu insanlar e-mail gruplarında ve meydanlarda seslerini duyurmak için uğraşıyorlar. Bunların seslerinin Meclis'te duyurulması çok önemli.
Hiçbir partiden aday olmadığınıza göre, hiçbir partiyi kendinize yakın bulmuyorsunuz. Nasıl bir partiyi kendi fikirlerinize yakın bulurdunuz?
Bu insanların sözcülüğünü yapan bir partiyi kendime yakın bulurdum ama ben gerçekten bağımsız aday olmayı daha çok önemsiyorum. Bu seçimde AK Parti öyle arkadaşları listesinden aday gösteriyor ki, aynı fikirleri paylaşmanın ötesinde bunlar bazı konularda benden daha radikaller. Yeni Meclis'te öyle bir ortam oluşabilir ki, her partinin içindeki bu tür demokrat fikirli insanlar partilerinden ayrılmadan fiili bir grup oluşturabilir. işte bu, Büyük Millet Meclisi'nde muazzam bir devrim olur.
Türkiye için ne istiyorsunuz?
Ben Türkiye'de devletin, insanların her şeyine karışmamasını istiyorum. Hakaret, nefret söylemi, bebek pornosu gibi durumlar olmadığı sürece ifade özgürlüğünün sınırlanmamasını istiyorum. insanların fikirlerinden, cinsiyetlerinden ötürü dışlanmamasını istiyorum. Kısacası ben, Türkiye'de AB hukuku istiyorum. Bu kadar basit. AB hukuku Türkiye'ye bir miktar geldi.
Geldi ama uygulanıyor mu?
ifade özgürlüğü 2001-2004'te yapılan reformlarla geldi ama uygulanmıyor. Aksine dezavantajlı grupları korumak için getirilen maddeler, düşüncesini açıklayanlara uygulanıyor. Biz insan Hakları Raporu'nu yazdıktan sonra bir milletvekili, 'Bu raporu yazanlar, babalarının kim olduğunu öğrenmek istiyorlarsa, analarına sorsunlar' dedi. Bu laf Türkiye'de kavgada söylenmez. Adamı vururlar. Bunu söyledi ve Yargıtay bu adamı beraat ettirdi. işte bu durum insanları dağa çıkmaya zorlar. Ben dağa çıkamam ama Meclis'e çıkabilirim. Öyle de yapıyorum. Meclis'e çıkamayacak olanlar dağa çıkıyor. Çünkü siyasette iki olasılık vardır. Ya temel muhalefeti sistemin içine alır ve reformları yaparsınız. Ya da temel muhalefeti sistem dışına itersiniz. O zaman da dağa çıkarlar. Sonra siz de dağa çıkarsınız. Her operasyondan önce de bu sonuncusu dersiniz.
Peki ne değişti? Ordu sivil hükümete yine muhtıra verdi.
Ama bütün bu değişiklikler sonucunda son muhtıranın başına e harfi konuldu. Muhtıranın Genelkurmay'ın internet sitesinde yayımlanması, teknolojinin gelişmesiyle değil, ordunun gerçek görevine geri dönmeye başlamasıyla ilgilidir. Unutmayın, bu muhtıra mizah dergilerinin konusu oldu. Ve ilk kez bir hükümet, muhtıra karşısında durdu. Gerçi hükümetin yapması gereken, Genelkurmay Başkanı'nı görevden almak için Cumhurbaşkanı'na bir yazı yollamaktı. imzalamadığı takdirde de istifa etmekti ve derhal bir seçim kararı almaktı ama hükümet bunu yapamadı. Ama şu oldu. Muhtıra Genelkurmay sitesinden kaldırıldı.
Sonra gene konulmadı mı?
Kaldırıldığı gazetelerde haber yapılınca, Genelkurmay arşivine konuldu. Bütün bunlar, AB reformlarının boşuna yapılmadığı, pozitif hukukun değiştiği ve yavaş yavaş uygulanmaya başlanacağı anlamına geliyor. Biz 650 yıllık devletiz. Bir milletin hayatındaki 5-10 yıl nedir ki? Değişiklikler biraz zaman alacak. işte yeni Meclis'e sayıları sınırlı da olsa gerçekten bağımsız düşünen adamların girmesi, Türkiye'nin insanına insan muamelesi yapılmasını sağlayan yasal değişikliklerin mahkemelerce uygulanmasını da hızlandıracak. Bakın... Az gelişmiş ülkelerde iç dinamik çok tembeldir Dolayısıyla daima dışarıdan tetiklenir. 1920'lerdeki Kemalist devrim A'dan Z'ye dışarıdan bir tetiklemedir.
Nasıl?
Mustafa Kemal'in Batı'ya en açık kurum olan Harbiye mezunu olması ve o zamanki Batı Avrupa'yı olduğu gibi kopya edip Türkiye'ye getirmesi, dışarıdan bir tetiklemedir. M. Kemal, Belçika, italya, Almanya, Fransa'dan kanunları, özellikle de isviçre'den Medeni Kanun'u aynen tercüme ettirip aldı. Adapte falan etmedi, kopya etti. Çok da iyi etti. Hukuku değiştirerek memleketi değiştirme ve ilerletme anlamına gelen 'yukarıdan devrim'in birincisini M. Kemal 1920'lerde yaptı. Şimdi AB üyeliği süreciyle yine dışarıdan bir tetikleme var. Yani ikinci bir yukarıdan devrim var. Zaten demokrasi ihraç edilemez. Demokrasi ancak ithal edilebilir. Bunun için de o ülkede sağlam bir ithalatçının olması lazımdır. Bu ithalatçı, Batı eğitimi almış 'aydın'dır. Demokrasiyi yaratma gücü olmayan ülkelerde devrim böyle yapılır.
Ama bugün aydınlar arasında AB karşıtlığı giderek yayılıyor. Son mitinglerin sloganı 'Ne AB; ne ABD'ydi. Aydınlardaki AB karşıtlığını nasıl açıklıyorsunuz?
Bunların bir numaralı niteliği Kemalist olmaları değil mi? Kemalist reformların birer kanun tercümesi olduğunu hatırlatırım ben onlara. Bugün o 'aydınlarımızın' söylediklerini, 1920'lerde 'mürteci ' dediğimiz kesimler söyledi. Mürteciler o gün Kemalizm'e karşı çıkıyordu, bugün de AB'ye karşı çıkıyorlar işte. Oysa AB reformları Kemalizm'in bir devamıdır, 2000'lerdeki versiyonudur. Üstelik bu 'aydınlar', antiemperyalizm kavramını da saptırdılar. Uluslararası ilişkilerden hiç anlamadıkları için 'AB ve ABD emperyalizmine karşıyız' diyorlar.
Hiç farkında değiller, bizi ABD'nin korkunç tekeline mahkûm ediyorlar.
Ama bazı askerlerin Rusya'yla ittifakı önerdikleri de söyleniyor. Türkiye 'Ne AB ne ABD' deyip, Rusya'yla ittifak yaparsa bunun sonucu ne olur?
Aynı zihniyet, aynı kafa biz bunları 1960'larda, 70'lerde söylerken, 'Türkiye'yi dünyada yalnız bırakıyorsunuz' diyerek bizi hapse atıyorlardı. Şimdi kalkmışlar IMF'ye teslim olmuş, Amerika'ya sadece sözde karşı çıkabilen bir Rusya'yı ve de Dünya Ticaret Örgütü'ne girerek kendini kurtarmak isteyen Çin'i Türkiye'nin müttefiki olarak düşünüyorlar. Hayal güçlerine hayranım. Lütfen, Batıcı değillerse, 'Biz Kemalistiz' demesinler. Eğer Rusya ve Çin'in gücü ileride belli bir blok oluşturursa, Türkiye tabii ki o zaman otomatik olarak ABD ve AB'ye karşı Doğu'yu denge olarak kullanmaya başlar. Fakat bugün dünyada denge olarak kullanılabilecek hiçbir Doğu gücü yoktur. Biz AB'yi dışladığımız anda karşımızda sadece ABD tekeli kalır.
Rusya'yla ittifak bugün dünyanın gerçeklerine uymuyorsa, Rusya'yı önerenler niye öneriyorlar?
Efendim, bunlar Batıcı değil. Bunlar Kemalist değil. Bunlar statükocu.
Bir yanda, 'laiklik elden gidiyor' korkusu yaratarak kitleleri, diğer yanda da 'milliyetçilik ve ulusalcılık'la seçkinleri tahakküm altında tutmaya çalışıyor bunlar. Laikliği bir din gibi algılıyorlar. M. Kemal'in sözleriyle Muhammed'in hadisleri, Anıtkabir'le Kâbe, Nutuk'la Kuran arasındaki paralelliği görmüyor musunuz? Muhammed'in hadisleri hadis-i sahih, hadis-i gayri sahih diye ikiye ayrılır. M. Kemal'in de sözleri ikiye ayrılıyor. Mesela, 'Beni Türk hekimlerine emanet edin, komünizm her görüldüğü yerde ezilmelidir' sözlerinin sonradan uydurulduğu anlaşıldı. Böyle memleket idare edilir mi? M. Kemal gelse bu Kemalistleri sopayla kovalar.