başlığı "merhaba ben pembe tolga'nın tini mini bir top olması" şeklinde açmak olası değildi. keza birçok karakter sınırlamasının esiri olmuştu geniş düşünceler.
intizamsız hicapların eseriydi bu minik pembe top. kim bilir kimler eline vermiş, kimler inşaata kaçan topunun başında sevmişti ürkek bedenini. kim bilir hangi oportünist niyetler kullanmıştı titrek hayallerini. belki birçok şey yaşamış, çeşitli elemlere yenik düşmüştü. hayattan çok şey öğrenmiş, çok şey öğretmişti hayata. her darbede, her vurgunda biraz daha öğrenmişti çaresizliği. her çaresizlikte biraz daha güçlenmişti; ancak hiç bir yaşanmışlık açıklayamazdı yazdıklarını, hiç bir masumiyet örtemedi çizdiği ibne profilini. basbayağı, kesinkes ibneydi. bundan mütevellitti kötü örnekliği... edebi sözlerle süslediği hiç bir girisi ibneliği özendirmeye yetmezdi. hiç bir çabası bir insanın içindeki hastalığı makul göstermeye kafi gelmezdi. hastalıktı bu... basbayağı bir hastalık. tercih değildi. vizyon değildi. sadece bir hastalıktı. bu hastalığı empoze etmek de neyin nesiydi. kurumuş sinirciklerinde başka bir format kalmamış mıydı allasen? neden doğrular, olması gerekenler değildi de buydu? bu, ruhu fahişeliğin bir ürkek penise yansımasıydı belkide.
her şey belki de minik bir pembe topla başladı. kim bilir? ılık bir meltemin esintisinde, savrulan yaprakların arasında biten bir erkeklikti. kim bilir?
kapıcı erkeklerin, memesi sarkmış ninelerin, hatta zall'ın da hikayesiydi bu. bir ibne hikayesi...