küçükken kimyaya çok meraklıydım zaten başıma ne geldiyse bunun yüzünden geldi.
kolonyanın yandıktan sonra geriye su kaldığını okumuşum bir yerde, bir şişe kolonyayı salon masasının üzerindeki cam şekerliğe boşaltıp kibriti çakmıştım. sonucu belli; yangın. masa örtüsü yanmıştı sadece ama... babam eve geldiğinde...
okulda deney yaptık, naftalinin 79 derece eridiğini anlatmıştı öğretmen ben de eve gidip kendi olanaklarımla deneyi tekrarlamak istemiştim. evde gün vardı, misafir dolu. ben einstein edasıyla mutfağa geçtim, kahve cezvesinin içine naftalini doldurup ocağa koydum, evet naftalin eridi ama hemen sonra alev aldı. mutfak duman ve is içinde salondan yangın var diye bağırma sesleri... akşama antreman olsun diye annem başladı dövmeye babam gelince devam etti. bir hafta boyunca evi tek başıma temizledim.
nereden duyduysam asitle çamaşır suyunu karıştırmak tehlikeliymiş diye (klor gazı açığa çıkıyor, adamı öldürür valla) durur muyum? tabiki hayır. plastik tıpalı metal tüp içerisine tuz ruhunu döktüm, kapağı kapatıp enjektörle de içine çamaşır suyu damlatmaya başladım... pof diye patlama sesi, her yerim ve halı asit baz karışımı, odada dayanılmaz bir gaz ve koku... akşama dayak...
sonra biyolojiye merak sardım, mutfak tezgahı üzerinde kertenkele otopsileri, kurbağa ameliyatları... sonuç? dayak...