kız, ciddi bir soğuk algınlığı geçirmektedir, ama bir yandan da çok sevdiği takımını 2 ekim 2012 galatasaray sporting braga maçı'nda destekleyebilmek için bu rahatsızlığı evde kimseye belli etmemeye çalışmaktadır. çünkü bilir ki hasta olduğunu öğrenirse babası kızına maçı evde seyrettirmek için elinden geleni yapacaktır.
maç günü sanırım rahatsızlığın yüze yansıdığı anlardan birinde baba kızın yanına gelir yüzünü tutar ve olaylar gelişir:
baba: (eli kızın alnında) senin ateşin var.
kız: yok baba bir şeyim ya, maç heyecanı.
baba: ne maçı? maça mı gideceksin bir de bu halde. hasta olmuşsun sen.
kız: baba ya 6 sene sonra ilk şampiyonlar maçımız, gidersem ölmeyeceğim kesin, ama gitmezsem ölürüm ben.
baba: (imalı bir şekilde) sen gerçekten "hastasın!"
--spoiler--
bir süre devam eden ikna çalışmaları
kızını ikna edemeyeceğini anlama süreci.
--spoiler--
tamam, git ama sakın "ben kötüyüm gel beni al." diye arama beni. bir de inşallah 3 fark yersiniz. (baba koyu beşiktaşlıdır.)
kız: tamam. (gülümser ve normal zamanda hiç içmeyeceği ilaçları büyük bir istekle içer ve daha iyi olur.)
ancak baba yüreği bu dayanır mı? stada girene kadar kızına sürekli "nasılsın, iyi oldun mu? bir şey olursa mutlaka ara." diye arar. maç çıkışı da uykusundan fedakarlık edip kızını yarı yoldan arabayla gelir alır.
evet, şimdi de en güzel yanına gelelim: bildiğiniz gibi o akşam 3 fark yemedik, 2 fark yedik. ancak, babam o yolculuk boyunca ağzını açıp da maç hakkında en ufak bir alaycı, kötü yorum yapmadı.
2 gün sonra ben sordum, "eee baba, yenildik bir şey demedin, yorum yapmadın."
baba, bir şey demez sadece gülümser, şevkat dolu. ama o gülüşü kızına o an çok şey anlatır.
sanırım can yücel'e bir konuda katılıyorum, ben de "bu hayatta en çok babamı sevdim."