koca koca adamları, kadınları yataklara düşüren, alkol ve sigara bağımlılığını arttıran ve sadece yaşayanların anlayabileceği, yaşatanların ise hiç birşey olmamış gibi hayatlarına devam edebildikleri bir acıdır.
bu acıyı çeken insan, kendisini koca dünyada yapayalnız, etrafındaki insanları birer ruh olarak görür.
sadece acısıyla başbaşa kalmak ister insan, arkadaş ortamında, dışarıda, okulda, işte, herhangi bir işle meşgulken birden yalnızlık ihtiyacı doğar, eve gidip, müziği açıp, bira ve sigara içerek bu acıyı yaşamak, ağlamak ister. ağlarken de bir yandan beddua eder, bir yandan da geri dönsün diye bir umut besler içinde. gözü hep telefondadır. telefona gelen bir mesaj bile kalbinin güm güm atmasına neden olur. ondan gelecek iyi veya kötü bir tepki bekler. onunla ilgili birşey olduğu, duyduğu zaman veya konuşabiliyorsa, konuştuğu zaman anlamsız bir titreme ve heyecan sarar vücudu. psikolojik bir hastalık haline dönüşürse bu durum, cidden destek almak şarttır demektir.
ayrıldıktan sonraki ilk zamanlar, yaz sıcağında insanı üşütebilen, o kadar üşüten ki, sıcak havada tirtir titreten bir acıdan bahsediyorum.
insanın kendi kendine konuşmasına bile sebep olabilir. öyle boktan bir acıdır ki bu, onun geri dönmesini deliler gibi isterken, geri döndüğü zaman aynı şeyi yapıp yapmayacağından emin olamadığınızdan ve bir kere daha kırılmayı göze alamayacağınızdan tekrar onu hayatınıza sokamayacağınızı da düşünürsünüz. iki ucu boklu bir değnekten farksızdır bu durum.
daha bir gün önce sevişip, sokaklarda elele gezip, bir cafe'ye gidip karşılıklı birşeyler içip, gözlerinin içine baka baka '' seni herşeyden çok seviyorum, beni bırakırsan ben bir hiç olurum '' diyen o kişi, artık sizin değildir. gitmiştir. geri de dönmesi imkansızdır. sadece, bir günde nasıl olur da herşey bu kadar çabuk biter diye düşünürsünüz. insanın ilk aklına gelen de, '' benden sonra başkasına da öyle bakacak mı? başkasının elini tutup, benimle seviştiği gibi onunla da sevişebilecek mi? '' tarzı sorulardır. çünkü o an sizin olan birşeyi başka birşeyle paylaşamayacak kadar aşık, kıskanç ve bağımlısınızdır o kişiye. ama bunların hepsi zamanla olacak. hatta o başkasıyla sevişirken, siz de belki hayatınızın aşkıyla sevişecek, onu çoktan unutmuş olacaksınız.
her gece uyurken onun kokusunu, onun gözlerini, onunla yaşadığınız anıları düşünüp uyuyacaksınız. sabah kalktığınızda, ilk iş telefona bakmak olacaktır. sonuç yine hüsran olur genelde. çünkü o alıştığınız, '' günaydın aşkım '' tarzı mesajların yerini, kullanmış olduğunuz operatör'ün kampanya mesajları veya bankanız tarafından atılan kredi kartı reklamları vs.. almıştır. telefonu duvarlara atmak istersiniz. her gün küfürlerle, lanetlerle uyanırsınız. ilk iş sigara yakmak olur. kahvaltı bile yapamazsınız. dışarı çıkıp arkadaşlarınızla vakit geçirmeye çalışırken, o anda, onu unutacağınızı düşünürsünüz, ama herşeyde o vardır artık. yapamazsınız. bir kaç bira içip, çakır olduktan sonra arkadaşlarınıza veya kendinize söylersiniz: '' artık unuttum onu, benim sevgimi de, aşkımı da hiç bir zaman haketmedi, ne bok yerse yesin, umrumda değil '' dersiniz. ama bunlar sadece eve gidip yalnız kalacağınız ana kadar olan düşüncelerdir. kendinizle başbaşa kaldığınız anda tekrar onun hayaline sarılacağınızdan adınız kadar eminsinizdir.
bir süre sonra bu acıyla yaşamaya alışır hale gelirsiniz, o kadar çok kabullenmiş olursunuz ki, sizi gerçekten mutlu edecek bir durum olduğunda bile, o acıyı düşünüp, o mutluluğu örtpas etmeye çalışırsınız.
bunun bir ilacı yok arkadaş. bu yukarıdaki saydıklarıma daha bir sürü şey daha eklenebilir, ama ne söylersek söyleyelim, ne yaparsak yapalım, ne içersek, yersek yine de bu acı yaşanacak. yaşanmak zorunda çünkü. terkedilen bir insan, terkedeni kolay kolay unutamaz. o kadar kurulan hayal, gelecek ümitleri, yapılacak olan işler vs.. insan yarım kaldıktan sonra, hayallerini gerçekleştiremedikten sonra, o hayallerin üzerine yeni bir hayal ve yeni bir insanla tekrar hayaller inşa etmek istemez, isteyemez. istediği anda zaten aşk acısına dair birşey kalmamıştır. ama, bu yaşadığı tecrübe, ona hayatı boyunca kimseye bağlanmamayı, ümitlenmemeyi de öğretmiş olur. belki de sırf bu yüzden, yaşadığı aşk acısı gibi bir acı yaşamaz, ama aşk acısını yaşamadan önceki mutluluğunu da sırf bu acı tecrübeden dolayı, bir daha hiç yaşayamaz.