savaş siyasetin bir aracıdır, yani amaç değil araçtır. bu bağlamda türkiye nin esed rejimiyle(dikkat:suriye demiyoruz) doğrudan savaşma gibi bir amacı yoktur. suriyedeki gelişmelerin direk entegre olduğu batı(abd-avrupa vs.) ile doğu(rusya-çin vs.,) nun güç kavgasıdır.
dünyada bu güç kavgası tarafları zamanla değişerek sürüp gider.
bizdeki 60 ihtilali bu güç dengesi mücadelesinin bir eseridir. afganistan da rusyaya karşı taliban-ladin oluşumunu devşiren abd, oradaki hesap kapatılınca(sscb nin dağılması) politikasını 182 derece değiştirdi.
yine bir zamanların batı(abd-avrupa) çıkarlarına çalışan yiğit oğlanı (bkz: saddam hüseyin)i konjoktör değişince dar ağacına yine bunlar çekti. iran-ırak savaşında saddamla kucak kucağa olan ramsfeld(yazılışı önemli değil) saddam asıldığında savunma bakanıydı.
esed rejimi düşerse rusya kalesine gol yiyecektir. batınında telaşı esed sonrası kendi çıkarlarına uyacak bir yönetimin ihdasıdır. bu yönetimde henüz bir netlik oluşmadığından kelli batı suriye meselesinde net adımlar atmada yavaştır. arap baharıyla birlikte birzamanın kukla diktatörle yönetilen ülkelerinde halkın iradesinin devreye girdiği/girebileceği siyasi yapılar oluşmaya başladığından batı bu durumdan çıkarları gereği rahatsızdır.
suriye konusunda türkiyenin önceliği samimiyetle insani durumdur. kim olursa olsun suriyede zulüm görenler gibi kendi insanına yönelik saldırıları türkiye kesinlikle affetmeyecek gereken karşılığı hak ettiği oran ve biçimde verecektir.
bu fiili durumu hala anlamayan, anlamak istemeyenleri en hafif tabirle vatan hainliği ile tanımlarız.
önemli not: "suriye yle" değil "suriye ile", oda değil "esedle"