fenerbahçe

entry19145 galeri
    7972.
  1. gönülden bağlı olduğum futbol takımı..

    uzun zamandır yazmaya niyetim vardı takımla alakalı.. çok dolduk, arada dışarıya atmak gerek yoksa biz fenerbahçeliler kendimizi dinlemekten dert sahibi olacağız gerçekten de..

    3 temmuz 2011'den beri devam eden ve artık nerdeyse biten bi süreç yaşadık.. bu olayın/olayların bitimiyle birlikte elinden gelenin bin fazlasını yapan taraftar topluluğu artık gözünü sahaya çevirmek istedi.. takımın, yönetimin, teknik ekibin de kendilerine dahil olmalarını bekledi.. maçlar oynandıkça ve beklenilen performans ortaya çıkmadıkça bazı homurtular çıktı.. bunlarla birlikte garip bir güruh oluşmaya başladı fenerbahçe çatısı altında.. neydi onlar? sahada mücadele etmeyen adamları eleştiren insanlara, "eleştirmeyin, sabredin, çok biliyorsanız siz takım yapın, siz oynatın, siz aykut kocaman'dan daha mı iyi biliyorsunuz, yönetim en iyisi alınacak dediyse alınır, bu işleri çok kolay sanıyorsunuz, başkan gerekeni yapar, homurdanmayın, karşılık mı bekliyorsunuz?!" diyen garip sosyal medya fenomenlerinin oluşturduğu bir kitle.. bu, saha içinde vuku bulması beklenen olayın saha dışına yansıyan bir bölümü..

    şunu belirtmeden geçmeyeyim; ben, formaya verdiğim paranın, ligtv'ye verdiğim paranın, fenerbahçe kart'a verdiğim paranın karşılığı olmalı fikrine inanan bir insan ve taraftarım.. "karşılık mı bekliyorsun lan!" diye soranlara, kesinlikle karşılık bekliyorum diyorum.. zira bu, ana-baba-kardeş meselesi değil.. kıytırık bir vaslui maçında bekir irtegün'ü izlemek için 66 lira vermek zorunda kalan adamın, o zorunluluğun karşılığını beklemesi en tabi hakkıdır.. o adama müşteri gözüyle bakıldığından beri durum böyledir benim gözümde.. o yüzden bu pencereden bakarak kimse kimsenin taraftarlığını ölçmeye, ölçeklemeye kalkmasın, mesele o değil zaten..

    saha içine bakacak olursak, bu takımın bir teknik direktörü ve 3. yılında olmasına rağmen hala daha oturtmaya çalıştığı, aslında ne olduğunu kendisinin de bilmediği bir sistemi var.. ben, aykut kocaman ismini duyunca sürekli bir çelişki denklemi kuruyorum kafamda.. gitmesi için nerdeyse kampanyalar düzenleyeceğimiz daum'un oynattığı sistemsiz futbolu oynatmaya devam etmesi gibi.. alex'siz takım diyip diyip, en küçük engebede alex'in ayaklarına sarılması gibi.. karakter ve otoriteden bahsedip, emre belözoğu'na yol verip fabio bilica gibi bir adamı sözleşmesi bittiği için elden çıkarabilmek gibi.. alabilmek için yoğun uğraşlar sarf ettiği sezer öztürk'e bu sezon itibari ile 1 dakika bile süre vermemesi gibi.. bonservisine 1,5 milyon euro verilen salih'in idman topçusu kıvamına dönüşmeye başlaması gibi.. çok basit görülen bir maçta kadroya dahi almadığı bienvenü'yü avrupa'da oynanan maçta sert ve kaliteli rakibine karşı sahaya sürmesi gibi.. örnekler çoğaltılabilir..

    son marsilya maçından yola çıkarak fenerbahçe futbol takımının psikolojik buhranını da görmezden gelmek saçma olur.. son maçta kaçırılan 3 şampiyonluk, defalarca finalde giden türkiye kupası, geçen yıl kendi saha ve seyircin önünde 15 dakikada 2-0 öne geçtiğin maçta galatasaray'a karşı düştüğün aciz durum ve en son marsilya maçında yaşanılan saçmalıklar silsilesi... ve taraftarın bir kısmında olan "lan nasılsa ya son maçta veriririz ya da son 15 dakikada!" karamsarlığı takımın bakış açısı olmaya başladı.. bu, sahada oynanan saçma ve karanlık oyundan daha büyük bir problem gibi duruyor..

    tüm bu olumsuzlukların karşısında durması gereken adamın, takıma özgüven aşılaması gereken adamın özgüveni hakkında ise pek bir fikre sahip değiliz.. "caner sakatlanmasaydı selçuk girecekti.." demek ya da "top bekir'in ayağından dışarı çıksaydı maçı alırdık.." demek insanlarla bir nevi kafa bulmak demektir.. bu konuya takık olan sadece ben miyim bilemiyorum ama takımın halihazırda en büyük problemi oyun zekası gibi görünüyor.. takımın mevcut oyun zekasının %98'ini oluşturan adamın sahada olmayışı da takımı inanılmaz etkiliyor zira oyun anlamında her şey onun üzerine inşa edilmiş.. o gittikten sonra ne yapılabilir, kimsenin zerre fikri yok.. "artık alex'siz de oynamaya alışmalıyız.." diyen adamın ise alex'siz oyundan kastı stoch ve dia gibi iki pırpır adam alıp, baroni'yle, topuz'la, özer'le, selçuk'la 4-3-3 oynamaya çalışması.. neresinden tutarsanız tutun elde kalıyor yani..

    aynı hatalar defalarca yapılmasa, aynı yanlışlar yinelenmese, ligtv'deki röportajın teoride kalmayacağına inansa fenerbahçe taraftarı, sahadaki saçma sapan oyuna gene sesini çıkarmaz, gene alır biletini, gene destekler takımını.. ama tekrarlanan yanlışlar kurgulanan temelsiz sistemin peşinden koşuyor sürekli ve bu konuda aykut kocaman'ın istikrarı dudak uçuklatıyor.. "pas oyunu oynayacağız ve bundan vazgeçmeyeceğiz.." diyor, ama kalecisinin stoperlerinden daha teknik olduğunu görmek istemiyor.. değil galatasaray, sarıyer'in bile ileri üçlüsü stoperlerine baskı yapsa o topun şişirileceğini ve kaybedileceğini görmek istemiyor.. pas oyunu oynama heveslisi takımında oyun kurmak için etkili olduğu bölgeyi bırakıp stoperinden top almak zorunda kalan adamı takımdan kesmek istiyor.. takımın yerlerde gezinen oyun zekası hakkında en ufak bir değişim ve ilerleme kaydetmiyor.. valbuena'dan aynı çalımı, aynı yerde, aynı şekilde 3 kere yiyen gökhan gönül'ün bu çalımı her zaman yediğini, çoğu zaman ceza sahası köşesinde yediğini ve yine çoğu zaman o aynı çalımı yediği için rakibine faul yaptığını ve rakibe çok tehlikeli bir yerden duran top kazandırdığını 3. yılında olmasına rağmen görmek istemiyor.. pas oyunu oynamak isteyen takımının sağ kanadını devşirme mehmet topuz, sol kanadını tekniği zayıf, oyun görüşü kısıtlı, kontrolsüz ve çoğu zaman savruk caner erkin'den oluşturuyor ve buna rağmen bu takımın pas oyunu oynayabileceğini iddia ediyor.. 2-0 öne geçilen galatasaray maçında o ana dek miroslav stoch'u kontrol etmekten ileriye çıkamayan eboue'nin stoch çıkıp sow sol açığa geçince sağ açık gibi oynayacağını tahmin edemiyor.. takımda ayağında top tutabilen tek adam varken o adamı gol atar atmaz çıkarıp yerine onunla uzaktan yakından alakası olmayan baroni'yi oyuna alıyor, takımda maç başına 0,7 ortalamayla topla buluşmasına rağmen gol pozisyonuna giren fransa ligi gol kralını çıkarıp yerine onun ayakkabısını bile taşıyamayacak olan bienvenü'yü alıp rakip takımın tandeminin orta sahaya çıkabileceğini düşünmek istemiyor.. takım ister 10. dakikada ister 65. dakikada öne geçsin, öne geçtiği anda geri çekiliyor.. rakip orduspor da olsa marsilya da olsa bu vahim durum devam ediyor ama herhangi bir önlem alınmıyor.. takımın 60. dakikadan sonra dilleri bir taraflarından çıkan adamlardan oluşan bir topluluk haline gelişini senin benim gibi izliyor.. kondisyon denen şeyden haberdar olduğu konusunda ciddi şüpheler uyandırıyor..

    sayılan tüm bu olumsuzlukların yanında yaptığı iyi şeyler de yadsınamaz aykut kocaman'ın.. geçen seneki buhranı en az hasarla atlatmamızın en büyük mimarlarındandır.. transferdeki oyuncu seçimleri ortalamanın üzerinde hatta isabetlidir.. iyi bir yönetici olabilir fikrini vermekte yalnız iyi bir teknik direktör olur düşüncesinin yanından bile geçmemektedir ne yazık ki..

    suçu sadece ona atmak da işin en kolayı.. taraftar adliye önünde "babaları" saydığı adam için biber gazı yerken fbtv'de otel reklamları yayınlatmak, "namusumuz!" denilen cas'ı ülke menfaatleri (!) uğruna geri çekmek, mabedim dediğin yerde ufacık çocuklara orantısız biber gazı sıkılırken çıkıp tek kelam etme tenezzülünde bulunmamak, 3 temmuz'un atlatılmasının en büyük payına sahip olan taraftarı defalarca yarı yolda bırakmak ve satmak, şampiyonlar ligi'nden elenilen günün ertesinde transfer yapmak, lig başladıktan sonra mamadou niang'ı alıp getirmek, raul meireles, milos krasic gibi adamları zamanında almak varken elde avuçta kalması gereken elden avuçtan gidince bu adamları toplayıp getirmek tabi ki kendisinin suçu değil.. tıpklı daum'u yoyo misali kovup kovup getirmenin, zico'yu kovup yerine aragones'i getirmenin, kaçan şampiyonluğun ardından milletin çenesi kapansın diye bizim çocuk aykut'u takımın başına koymanın mesuliyetinin kendisinde olmadığı gibi..

    dediğim gibi nerden tutarsan tut elde kalıyor ve 3 temmuz 2011'i biber gazlarıyla, coplarla, dayaklarla, adliye önlerinde su yiyerek karşılayan ve selamlayan insanların umutları da giderek azalıyor.. keşke yapılan felsefi basın toplantıları, ntvspor'a verilen canlı yayın ayarları o insanların umutlanmalarını sağlayabilse.. keşke samimiyetin gerçek olabileceği düşünülebilse.. keşke her şartta ve koşulda peşinden koşulan, kayıtsızca sahiplenilen, herkese ve her şeye karşı savunulan adam aykut kocaman olsa.. keşke...

    ama şöyle bir gerçek de var...

    "aptallığın en büyük kanıtı, aynı şeyi defalarca yapıp farklı bir sonuç almayı ummaktır."
    3 ...