21 eylül 2012 balyoz davası kararı

entry116 galeri
    93.
  1. generallerden zerre kadar haz etmem, emekli olunca sermayenin şirketlerinde yönetim kurulu üyesi olmalarını, ülkede sola, gerçek bağımsızlık yanlılarına bakış açılarını büyük oranda sakat ve haksız bulurum. pek çoğunun geldikleri makamın adamı olmadıklarını, görevlerinin gerektirdiği dirayet, hakimiyet, liderlik vasıflarını taşımadığına kaniyim. yine pek çoğunun, üstlerine vazife olmayan konularla fazla ilgili olduğunu, vazifelerinin gereklerini ise hakkıyla yerine getirmediklerine inanırım. Ancak bu zerre kadar haz etmediğim insanalara dahi yapılan haksız muamele karşısında susamam. dava, tanıkların dinlenmesi, delillerin değerlendirilmesi, savunma hakkının kısıtlanmaması, teknik konularda bilirkişi raporlarının dikkate alınması, adı geçen dönemde görevde olan aytaç yalman, hilmi özkök, yaşar büyükanıt gibi isimlerin de en azından işgal ettikleri makamlar dolayısıyla davaya dahil edilmeleri gibi adil yargılamanın gerektirdiği hususlara riayet edilen bir dava olsaydı ve yine aynı kararı verseydi durum çok farklı olurdu. bugün geldiğimiz noktada balyoz darbe planı davası mahkeme süreciyle ve kararlarıyla benim ve benim gibi pek çok insanın adalet duygusunu da süpürüvermiştir.

    işin daha sinir bozucu tarafı, kendisini "liberal, demokrat, entelektüel, aydın" gibi sıfatlarla tanımlayan isimlerin bu sürecin ve bu kararın ardından, ağızları kulaklarında bir halde, "bu askeri vesayet anlayışına indirilmiş bir darbedir, kazanan demokrasi olmuştur" tarzında zırvalarla ortalıkta dolanmalarıdır. ortada vesayet sistemine indirilmiş bir darbe, demokratikleşmenin bir zaferi, sivilleşme gibi durumlar asla yoktur. zira sivilleşme, demokratikleşme gibi unsurlar askeri, güvenlik kadrolarının tasviyesiyle değil, sivil makamlarda bulunan yetkililerin militarist dünya görüşlerinden sıyrılmalarıyla gerçekleşebilir. o nedenle ortada bir sivilleşme durumu falan yoktur.

    dava özeline dönersek, unutulmamalıdır ki; vicdanları rahatlatmayan hiçbir karar adaletli olamaz! bu karar bazı çevrelerin vicdanını rahatlattı diyebilirsiniz ancak bu ve benzeri davalar, toplumun çok büyük bir kesimini ilgilendiren, taraf olunan davalar olması nedeniyle, bir kesimi rahatlacak kararlar verilerek "adil" olamaz. Tıpkı, bu zevatın çok eleştirdiği 27 Mayıs yargılamaları gibi. ancak bu zevat öylesine sahibinin sesi, öylesine tefekkürden bihaberdir ki; bundan sonra 27 Mayıs yargılamalarını eleştirmek için ağızlarını her açtıklarında birilerinin kendilerine başka davaları hatırlatacağının bile idrakine varamamışlardır. bundan sonra bu kararlara alkış tutan kimse mağdur, mazlum değildir. yıllardır toplumun gözünü boyadıkları bu edebiyatın ellerinden gitmesini, muktedirliğin sonsuz olduğu yanılgısıyla önemsemeyenler, ne kadar yanıldıklarını ilerleyen süreçte göreceklerdir.

    Peki bu dava neden vicdanları, adalet duygusunu zedelemiştir? türkiye'nin son döneminde yürütülen pek çok "yüzyılın davası"nda olduğu gibi iddia makamı, "sanıkların" suçunu, vicdanlarda sabit gösterecek deliller ortaya koyamamış, sanıkların faydasına hiçbir delilin toplanmasına gerek görülmemiş, tanıklar dinlenmemiş, deliller değerlendirilmemiştir. toplumsal patlamaların olmaması, insanların suçlulara karşı cezaları kendilerinin vermemesi için icat edilmiş adalet sistemi, kendisine halk tarafından vekaleten verilen "adil" olma vasfına, halel getirmiştir. mahkemenin verdiği kararların toplum vicdanında karşılığı olabilmesi için kimsenin ağzını açamayacağı delillerle, toplumun tüm kesimlerine bu suçluluk ispat edilmesi gerekirken, vekaleten görevde bulunan adli personel, böyle bir gerekliliği yerine getirecek tutum içerisinde olamamışlardır.

    bundan sonraki süreçte, nihai kararın yargıtay tarafından verileceği doğrudur ancak benim öngörüm "şike davası"nın da "balyoz davası"nın da, "ergenekon davası"nın da, "oda tv davası"nın da AiHM'e kadar gideceği ve bu sürecin sonunda türk yargı sisteminin çok büyük yara alacağı yönündedir.
    0 ...