yıllarca düşünce dünyasının üzerine kafa yorduğu sorunsaldır. ancak bu sorunun temelleri rönesans öncesine yani skolastk döneme dayanır. dünyanın düz olmadığını savunan galileo'yu yaktıran kilise bununla da kalmayıp cenneten arsa satan mistik bir emlakçı haline gelmişti. yani bu kadar cılkı çıkmış bir sisteme dönüşmüştü.
rönesans ile birlikte güç kazanan eleştirel bakış açısı ile birlikte her şey sorulmaya başlandı daha doğrusu soru soranlar katlonulmak yerine dinlenilmeye başlandı. ibni rüşd gibi ya da galileo gibi yeni fikirlere, yeni seslere değer atfedildi.
ancak bir sorun vardı, kilisenin taassubu altında ezilen halk ve bilim dünyası ya da kilisenin gölgesinde atılım yapma derdinde olan bilim dünyası bu süreçten sonra yeni bir kavramla tanıştı. bilimsel naturalizm... açık ifade ile materyelizm.
bu akım o kadar güçlendi ki artık tezlerde bilimsel kuramlarda tanrı'ya atıfta bulunmak hemen hemen imkansızlaştı. yani tersine skolastik bir sürece girildi. ancak seküler algının geçmişten aldığı referansla bugünde de naturalist bir yaklaşım sergilemesinin mantığı yoktur. darwin türlerin kökeni eserini bugünümüzde bir üniversitenin kuruluna verseydi emin olun o tez kabul olunmaz idi. okuyanlar bilecektir darwin gibi bilinmezci bir adam bile yaptığı taksonomik çalışmada ağırlıklı tanrı vurgusunu çok yerde ele almıştır. daha sonraları arkadaşı hooker'e yazdığı kötülük sorunu konulu mektuplar bu tanrı'ya atıfta bulunmanın felsefi yönden irdelenmesidir bir bakıma.
diğer yandan fizik dünyasının sırlarının kapısını aralayan adam newton.
--spoiler--
başparmağımın varlığı bile tanrı'ya inanmam için yeterli bir sebep
--spoiler--
diyebilecek kadar manevi algıları açık bir bilim adamı.
bilim tarihi ile ilgilenen arkadaşlar var ise bileceklerdir ki düşünce ve bilim dünyasında çığır açmış tüm fikirler abartısız dindar insanların elinden çıkmıştır. matematiğin ve fiziğin ve buna bağlı olarak gelişen bir çok bilim dalı binlerce yıl evvel, müslüman, hristiyan ve yahudi olan aynı zamanda ciddi anlamda dindar olan insanların elinden çıkmış iken bugün bu önerme egale oluyor zannımca.
sonuç olarak din sosyal bir olgudur. bilimle çelişmesi icab etmez felsefi anlamda bilim olguyu besler. bilinir ki bilimsel bilgi tasarı ile ortaya çıkar, sorulan sorularla akılda şekillenir. bu noktada din ya da teolojik veriler sorulacak sorulan çerçevesini kısıtlamıdğı gibi perspektifi genişletir. eğer ki bilim dünyası adına, insanlık adına temiz bir gelecek inşa etmek istiyor isek geçmişin referansını almalıyız. yıllarca kadınların insan olup olmadığını tartışmış, cadı kazanları kurmuş medeni avrupa'nın! 200 yıl evvel ki atılımından çok, 5000 yıl evvel mezopotamyada tohumları atılan fizik matematik ve astronomi dahilerinin hangi şartlarda ve hangi felsefi inançlarla hareket ettiğine bakılmalıdır.
acaba el cahız kitab el hayavan adlı eserini yazdıktan sonra hangi felsefi inançla diğer çalışmalarını sürdürdü? ya da tüm bunları yaparken din olgusunun ilmi çalışmalarda bir set gibi önlerinde durduğuna dair bir bilgi herhangi bir kimsenin eline ulaşmış mıdır? ya da aynı zamanda din alimi olan ve bugün evrimde evrim diye tutturan naturalizm düşkünü bilim adamcıklarının ancak var olan kuramlar üzerinden savunduğu, üzerine bir şeyler katmak yerine var olanla bilim dergilerine yazılar yazarak binlerce dolar para aldığı ortamda, bugün çok tartışılan bu tip konularda kapı aralamış olan bilim adamlarının, bilim adamı kişiliği dışındaki nosyonlarından haberleri var mıdır?
var olduğuna emin olmakla birlikte, bilmsel naturalizmin peşinde koşmanın sürekli bunu referans almanın iki sebebi olmalı;
1- sadece şartlanmışlık,
2- ilmin verdiği kibir....
velhasıl kelam din olgusu bilime ya da bilimin gelişmesine engel bir durum değildir, olmadığına şahit bilim tarihidir.