dinin bilim yapmaya engel olması sorunsalı

entry63 galeri
    34.
  1. bilimin yegane amacı ve alanı doğal hadiselerin hangi kurallara, dinamiklere, kanunlara, ilişkilere dayanarak işlediğini anlamaktır. bunu sulandırmak, buna başka birşeyler eklemeye çalışmak, bunun çapını ve konusunu bulandırmak her ne kaynaktan gelirse gelsin bilinmesi hedeflenen hadiseyi baltalamaktır. bu kadar basit.

    peki bilim bunu yaparken hangi yöntemlerden yararlanır? dualar mı okur, babasının oğluna kıyak mı yapar, kelime oyunları ile mi ilgilenir? hayır. inceler, ölçer biçer, test eder, sonuçları kontrol eder, hesap kitap yapar; yani fizik, kimya veya biyoloji ne yapıyorsa, nasıl yol alıyorsa bunları uygular. bunun dışındaki fantezilerin, akıl yürütmelerin, tahmin etmelerin, falan fıstığın bilimin uğraş alanı olan doğaya hiçbir etkisi tepkisi olmadığı için -yine doğal olarak- bir katkısı da olmaz. bilim ile uğraşan kişinin felsefi görüşü, inancı, saplantıları, çocukluktan gelen sıkıntıları, cinsel tercihleri, vesaire vesairesinin yaptığı işe hiçbir getirisi yok; ama nedir, kişilik eğer bilimsel uğraşı destekleyecek bir katkı yapıyorsa (mesela sabırlı veya disiplinli olabilme) ne mutlu, bu bilim kişisi için fazladan bir getiridir. ancak bunun tersi de, yani kişiliğin getireceği olumsuzluklar da (mesela gereksiz yere takıntılı olma, kendisini kaf dağında görme vs.) aynı oranda yaptığı işe zarar verecek etkilere sahip olabilir. oysa bunların ne atomun yapısına, ne de dna'nın bağlantılarına bir faydası yok, demek ki bu dürtüleri belli bir yerden öteye taşımanın da maceradan öte bir etkisi yok.

    dolayısıyla bilim ile uğraşan kişi duygularını bilime yönelmesi anlamında bir kamçı olarak kullanabilir, ancak işin yapılmasına bulaştırmaması gerek. bir örnek: pilotluk bir kişinin inancı gereği, aile geçmişi gereği (mesela çok sevdiği dayısının da pilot olması gibi), çocukluk sevdası, ekonomik veya sosyal statü beklentileri nedenleriyle yöneldiği bir meslek olabilir. gelgelelim uçağın başına geçtiği zaman çevireceği düğmeler, okuyacağı göstergeler, dikkat edeceği bir ton başka teknik prosedür bellidir ve eşek gibi bunları uygulayacaktır, yoksa o uçak ya havalanmaz, ya havalanır ve düşer, ya da iniş esnasında bir sakatlık çıkar. demek ki bazı duygulanımlar kişiyi pilot olmaya itse bile o uçak duygularla uçmadığı için konu ile alakasızdır.

    bilimle uğraşan kişi için de, tıpkı örnek pilotumuz gibi, uymak zorunda olduğu kurallar silsilesi vardır, işin gereği. kişi allah'ın herşeyi belli bir keyfe göre zart diye var ettiğine inanıyor olabilir; ancak laboratuvarda deney yaparken, hücre hareketlenmelerini incelerken, ya da proton çarpıştırırken bu inancını bulaştırmasının hadiseye bir getirisi yok. hatta inancında çok israr ederse yaptığı işe de darbe vurur. islam medeniyetinin tüm ön hazırlıkları aşağı yukarı tamamlamasına rağmen modern bilimi başlatamadan durmasının arkasındaki sebep buydu: zira sorulan sorular dini yapının hoşuna gitmedi ve eridi gitti. batı avrupa'da kilise de başta galile'ye ve benzerlerine aynı dini ayarı çekti, bir yüz yıl kadar yavaşlattı, ancak sonuçta sorulara bilimsel yanıtlar aramak daha baskın hale geldi. peki batı da dini anlayış vaz mı geçti fikriyatından, kendini mi geliştirdi? hayır, dinin böyle bir kapasitesi yoktur, "mutlak"çıdır, kırmızı çizgi delisidir din; sadece aydınlanma döneminden sonra yavaş yavaş güç yitirdi. yoksa bugün bakıyoruz, o kadar yüzyıldan sonra bile hristiyan din kafa ve kurumlar hala elinden geldiğince yok evrim aslında olmadı, yok herşey altı-yedi bin yıl önce yaratıldı, yok prezervatif kullanmak katolikliğe terstir gibi sayıklamalara devam etmektedir. ama dinleyeni yok, en azından toplumun genel gidişatından soyutlandı.

    islami kafa ise hala olduğu yerde saymaktadır, çünkü -yine mantığı gereği- dinini bilimin karşısına koymakta, fakat batı toplumlarının aksine bulunduğu coğrafyalarda prim yapabilmektedir. bunun neticesi zaten istatistiki olarak belli, fazla söze gerek yok, merak eden islamın hakim olduğu diyarlarda bilime verilen değer, yapılan yatırım, ve ortaya çıkamayan bilimsel icat ve ilerlemeyi kendisi kıyaslar ve karar verir. olmuyor, gelişmiyor çünkü bilim tek bir insanın çabasıyla olmaz: o bilim kişisini yetiştirecek bir sistem, bir kültür, toplumsal bir değerler rejimi ve anlayışı gerekli. o bilimsel çabanın önündeki çakıl taşlarına geçit vermeyecek hukuki ve idari bir politik yapı gerekli. bilimi yapan para veya teknolojik üstünlük değil yani, engel tanımayan insan kafası ve bu kafaların meydana getirdiği bir akıl fikir havuzu. ateşi ilk kontrol edenin imansız olması bir "tesadüf" değildir, insan aleminde tesadüf olmaz, tesadüf doğada olur...

    (bkz: dini korumak için bilimsel düşünceyi engellemek)
    (bkz: dinsel ve fiziki nedenselliği kasten karıştırmak)
    (bkz: din ile bilim arasındaki farklar)

    ama tüm bunlar demek değildir ki "bilim herşeyin cevabını verir": bilim doğadanın işlerine cevap verebilir, çapı bununla sınırlıdır. oysa insan aleminin diğer atraksiyonları, ilişkileri, oyunları, hayalleri ve tantanaları bilimin hiç mi hiç esamesinin okunmadığı başka dengeler ve yapılanmalarla işler. ve o alemde at koşturmak insan keyfine dayanan ve adına "insan evreni kuralları" denilen bambaşka dinamiklerle çalışır; doğal ve bilimsel değildir, kelimedir, iknadır, maymunluktur, prensiplerdir, duygulanımlardır, coşmalardır falan ve filandır. ve o alemden hitler'de çıkar gandhi'de, gariptir...
    3 ...