...ve bana geceler yetmiyor. günler yetmiyor. insan olmak yetmiyor. sözcükler, diller yetmiyor. bir an balkona çıkıyorum.
güneşin yapılar gerisinde nasıl batmaya uğraştığını görüyorum. insanlar arabalarını park ediyor. renkli, yeni arabalarını.
park ediyorlar ya da hareket ediyorlar. yaşlandıkça insanlarla aramdaki uçurum büyüyor.
arabalardaki, uçaklardaki, resmi dairelerdeki, otobüslerdeki, dükkanlardaki, caddelerdeki insanlarla aramdaki uçurum. eşyalarla da öyle.
yolculuklara dönüyorum. kentlerden sakladığım resimlere.
duramam...
artık bundan böyle acıları mutluluk olarak nitelendirmeye karar verdim. yaşamımın en mutlu anlarında da aynı güçle acıyı duymadım mı.
ve acıların ötesinde bir beklenti vardı: kendi dünyamın beklentisi. kendi odamda içebileceğim sabah çayının beklentisi...
kimse senin kadar güzel, hiç kimse senin kadar canlı gitmedi ölüme.
dün uzun süre balkonda oturdum. ağaçların tepeleri görünüyor.
bugünlerde yavaş yavaş çıplaklıklarından sıyrılmaya çalışan ağaçların.
zaman zaman kendimi tüm insanlıktan daha güçlü duyuyorum, ama kendimi aynı anda çıplaklıklarından sıyrılmaya çalışan ağaçlar kadar da bırakılmış duyuyorum.
özellikle ben'in, ben'i bıraktığı anlarda. ya da ikisi bütünleştiğinde. ve birdenbire, şimdiye dek hiç algılamadığım bir duygu gelip beni buluyor:
bırakılmışlığın tadı..
duramam...
başkalarıyla -hatta karşına çıkan tek insanla- sanki herşey o an başlayacak ve biraz sonra bitecekmiş gibi yaşamalısın.
düzen ve güven kadar ürkütücü bir şey yoktur. hiçbir şey. hiçbir korku...
aklını en acı olana, en derine, en sonsuza atmışsan korkma.
ne sessizlikten, ne dolunaydan, ne ölümlülükten, ne ölümsüzlükten, ne seslerden, ne gün doğuşundan, ne gün batışından.
sakin ol.
öylece dur.
yaşamdan geç.
kentlerden geç.
sınırları aş.
gülüşlerden gec.
anlamsız konuşmaları dinle, galerileri gez, kahvelerde otur.
artık hiçbir yerdesin.
çevreyi tanımlamak değil, duygularla yaşamak gerekir... 11
her sevginin başlangıcı ve süreci, o sevginin bitişinin getireceği boşluk ve yalnızlık ile dolu. belirsizlikler arasında belirlemeye çalıştığımız yaşam gibi. 11
sevgi isteği, kendi kendine yaşamı kanıtlama dileği kadar büyük. belki kendilerine yaşamı kanıtlamaya gerek duymayan insanlar, sevgileri de derinliğine duymadan, acıya dönüştürmeden yaşayıp gidiyorlar. ya da sevgiyi, beraberliği beraberlik, ayrılığı ayrılık, yaşamı yaşam, ölümü ölüm olarak yaşıyorlar. oysa yaşam ölümle, ölüm yaşamla tanımlı. 11
birisinin teniyle yanyana olmak, kendi var oluşumu unutmak mı. 11
her var oluş kendisiyle birlikte ölümü getirmiyor mu? 11
aranan yaşantılar arandı. yaşandı. bir kısmı gömüldü. yeniden toprak oldu. 11
yaşam özlemini doyuracak bir olgu mümkün mü. 12
aynı dili konuşan iki kişi yok. 12
her söylenen söz, bir biçimde insanın kendi kendini onaylaması. 12
yaşam, zamansız. yaşamın hiçbir zamanı yok. 12
çevre öykü dolu. her insanın her günü öykülerle dolu. 13
karşıma çıkan her şey yetersiz. 14
geceler ve kentler geçip gider. 19
her anı ölüdür. 21
büyümenin yaşlanmak demek olduğunu bilmiyordum. 24
nasılsa her gittiğin yerde kendinsin. 27
yaşamın sonu hiçbir zaman bana ırak gözükmedi. 36
hep öyle değil mi. sevgilerimizi, duyguların yükseliş ve alçalış dalgalanmalarını, kendi kendimize algıladığımız biçimde bir başka insana akıtmak istediğimizde tümüyle içimize hapsetmiyor muyuz. kim karşılıyor sevgileri. 43
her zaman diğerinden daha boş bir cadde vardır. 48
insan yirmi yaşında ya toplumun akılla bağdaşmayan düzenine girer ya da var olur. 48
dünya nasıl olması gerekiyorsa öyle. kendi kendini kurtaramayanı hiçkimse kurtaramaz. 49
her şey geçiyor. hiçbir şey geçmese de. 49
insan bakarken düşünüyor, gerçekte düşünen gözler. 51
sen günlere birşeyler getirmedikçe, günler sana hiçbir şey getirmiyor. 51
... hastanelerde insana garip bir dayanma gücü geliyor. 53
sürekli gitmek istemek de, bir yerde, hiçbir yerde olmak istemek değil mi? 53
ben de her zamankinden daha pis, daha bırakılmış ve daha yoksulum. 54
çağımızın en büyük acısının yaşamını yabancı ülkelerde kazanmak zorunda bırakılmışlık olduğunu görüyorum. 55
... hiç değilse susarak hepsini yüzünüze haykırmak istiyorum. sizin düzeninizle, akıl anlayışınızla, namus anlayışınızla, başarı anlayışınızla hiç bağdaşan yönüm yok. aranızda dolaşmak için giyiniyorum. hem de iyi giyiniyorum. iyi giyinene iyi yer verdiğiniz için. 57
her insan kendi sevgisini taşımıyor mu. 58
alışılagelmiş ilişkilere karşı çıktığın an, insanı yadırgıyorlar. 58
ben gökyüzünün altında, topraklarımın üzerinde olacağım. toprakların dümdüz ve sonsuz ufku boyunca sürekli gideceğim. 58
kurumlarınıza uyuyor gibi görünmem, onlara karşı direnmemi ancak böyle sağlayabileceğime inanmamdandır. 58
insan ilişkilerini değiştirmek için yaşıyorum. hiçbir şeyin değişmeyeceği umutsuzluğuna kapıldığım kısa anlar kadar korkunç ve umutsuz anlar tanımıyorum. 59
kurallar doğrultusundaki bir yaşam yalnız ve yalnız durgunluktur. 59
sevgiler geçer, sevgiler gelir... 59
her gittiğim yolun yeni bir yol olması gerek. 59
insan yalnız kendi değer yargılarını benimsiyor. 60
kendimi kavrayamazsam, tüm varoluşum yitmiş demektir. 60
oysa ben tüm yaşamı gökyüzü altında bir tatil olarak görüyorum. 61
tanımadığın bir kentte ne deli isterdin yitip gitmeyi... ama öyle kolay değil. 62
bir ülkenin zaferi, diğer ülkenin yenilgisi. 63
yalnız sağlıklı insan aklı ile yaşansaydı, değmezdi yaşamaya can sıkıcı olurdu. tam aksine güzel olan dünyanın gökyüzü altında bir deliler topluluğunu andırması. 63
kentlerin sokaklarında yürümek yaşamın en güzel armağanlarından biri. 67
her 'ben' bencildir, her 'kır' kırsal olduğu gibi. 72
hiçbir zaman sakin olamamak belki de benim yazgım. 73
her ceset sen, ben ya da biz olabiliriz. arada hiç fark yok. eğer yaşıyorsak, bunu bir başkasının kirletilmiş cesedine borçluyuz. bu nedenle her savaş bir iç savaştır. her şehit, yaşayan canlıya benzer ve ondan ölümünün hesabını sorar. 77
her gidiş, her yolculuk, kendi 'benimin' bilinmeyenine doğru, bilmek için bir iniştir. 79
her duygusal kıpırdanışa ölene dek ihtiyacım var. 80
acılar olmadan yazılabilir mi? edebiyat, yaşam ve ölümün sınırlarının artık acıları tutamadığı, tutmaya yeterli olmadığı yerde başlamıyor mu? 83
yaşam, belki de benim algıladığımdan daha acı. 83
yaşamım vazgeçmek, gelip geçmekten kaynaklanıyor. 83
insan kendini yaşamının her döneminde, hem genç, hem çocuk, hem yetişkin, hem yaşlı algılamıyor muydu. 84
yaşlanmanın en acı olgusu insanın tüm dostlarını yitirmesi. 88
insan çoğu kez her şeyin son bulduğu duygusuna kapılıyor, oysa yaşamın sonsuzluğunu algılayabilmek için bile yeterli değil bir insan ömrü. 94
her buluş, daha önce bilinmeyen bir olgudur. 95
bazı insanlar sabır, bazı insanlar sabırsızlık dolu. 122
ve yaşam yalnız rüzgar, yalnız gökyüzü, yalnız yapraklar ve yalnız hiç değil mi. 125