Yıllar ve yollar durmadan birbirini kovalıyor. Çocukluğumun üzerlik kokuları altında boğulan günleri sokuluyor kalbimin kapılarından. Baba ocağından sınırdışı edilen çocuklar anne kucağına uzanmanın minnetiyle teselli buluyorlar. Kahraman çocukları kırbaçlıyor cehalet. Hasret düşüyor toprağa, çoraklaşıyor sevgilinin gönlü. Tırnaklarımın arasına doluyor hasret, sevgiliyle yollara devrilmenin coşkusunu makaslıyorlar içimde.
Varlığıyla içimin ormanlarında akşamlar yükselten sevgili, yokluğunda bir kahır gibi iniyor akşamlar dağlarıma. Senin hikmetinden yoksun bir coğrafyada ne zor dillendirmek ruhumdan geçen iklimleri. Sen suretine varlığını üflemeden ne fayda bir buluttan yağmur ummak.
Çöle dönüyorum yokluğunda.
Çöle yalnızlık çizen rüzgar gibi sırtımda koşuyor mor yüzlü atlar; toprağım karışıyor.
Çölleşiyorum.
Secdeler biriktiriyorum gönlünün ipeklerine nakışlanan cennete yol yapmak için. Nasıl ki Yusuf'un alnından geçiyorsa Züleyha'nın kaderi, benim yazgım da senin alnının çukurlarında uzanıyor sevgili. işte bu yüzden bahçenin kapısında ayaklarımı bıçaklayan dikenleri bile sevdim, çünkü onlar güllerin varlığını haber verdiler bana.
Unutma, biz seninle aşkın yalnızca aşkla satın alınabileceği bir dükkanda karşılaştık. işte bu yüzden pahabiçilemezdi her anı.
Bana lekesiz aklının sonsuz parıltısı olma saadetini bahşeden sevgiliye.