sevgilinin ölmesi

entry615 galeri
    326.
  1. Bir acımetre olsa ve çekilen acıyı ölçse, herhangi bir aile ferdinin kaybında duyulan acıdan eksiği olmayan, hatta belki de fazlasını hissettiren, ancak yaşayanın bilebileceği, kimseye allah yaşatmasın dediğim bir durum.

    öyle bir acı ki, tarifi, tasviri çok zor. sevdiği birini kaybettiğinde elbette üzülür, acı çeker insan, doğaldır. ama bu bambaşka. adı üstünde sevgili , aşık olduğun insan. hayaller kurduğun, planlar yaptığın, hayatının geri kalan kısmını birlikte geçirmek istediğin, bütün gelecek planlarını onunla yaptığın, hayatını ona endekslediğin insan...

    ve daha dün, önceki gün, geçen hafta, geçen ay sarıldığın, öpüştüğün, seviştiğin, uyurken seyrettiğin, yüzüne düşmüş saçlarını elinle düzelttiğin insan...

    bir damla gözyaşına kıyamadığın, tırnağı incinse aynı acıyı kendi içinde hissettiğin insan... birkaç saat sesini duymadığında deli gibi özlediğin, yanına gitmek için günleri, saatleri, dakikaları saydığın insan...

    bir de bakmışsın ki bugün yok, gitmiş, hem de öyle belli bir zamanlığına değil, sonsuza dek, bir daha geri dönmemecesine gitmiş. ölmüş.

    inanamazsın önce, reddedersin, kabullenemezsin, olamaz öyle bir şey, mümkün değildir, daha çok gençtir o, ölemez, hem niye ölsün ki? daha yapacak çok şeyiniz vardır birlikte, çocuklarınız olacaktır 2,3,4 tane, isimleri bile bellidir, oğlanlı kızlı, hatta ikizli.

    kahramanısınızdır siz onun, hem sizinleyken hiç bir şey olmaz ona, korursunuz onu her türlü kötülükten. şimdi gider kurtarırsınız onu, alırsınız kollarınıza, öper koklarsınız ve kalkar ayağa, masallardaki gibi.

    ama masal dünyasında olmadığını, onun cansız ve soğuk bedenini kollarınıza aldığınızda, onu her öpüşünüzde kıpkırmızı olan yüzünün bembeyaz, size sımsıcak gülen gözlerinin kapalı olduğunu görünce anlarsınız. ölmüştür işte sevgili.

    sonrası korkunçtur...
    önce korkunç bir çaresizlik. kendini ilk kez bu kadar aciz hissedersin hayat karşısında.
    sonra korkunç bir boşluğa düşersiniz. bütün hayatınızı ona göre planladığınız insanı kaybedince, biri fişinizi çekivermiş gibi kalırsınız öylece.
    arkasından, korkunç bir vazgeçiş başlar. herkesten, her şeyden vazgeçersiniz. o güne kadar yaptığınız, yapmaktan hoşlandığınız her şey anlamını yitirir gözünüzde. yaşamaya dair hiçbir çaba göstermek gelmez içinizden.
    sonra korkunç bir suçluluk duygusu kaplar bedeninizi. o orada yatarken sizin yemeniz, içmeniz, gezmeniz, dolaşmanız suçmuş gibi hissedersiniz. o süreçte ciddi ciddi "ölenle ölünmez" lafını sorgularsınız zira gerçekten de onunla birlikte ölmeyi istersiniz.

    ve lakin neden sonra, hayat tekrar çeker sizi içine... istemeye istemeye de olsa bir kabulleniş başlar. her ne kadar ruhunuz ölmüş olsa da içinizde, hala taşımanız gereken canlı bir bedeniniz vardır ve hiç olmazsa aileniz için ayağa kalkmak zorunda hissedersiniz kendinizi.
    tutunacak bir şeyler ararsınız... işinize gücünüze, eski ortamlarınıza, eskiden gittiğiniz, sevdiğiniz mekanlara dönersiniz, zevk aldığnz şeyleri yaparsınız.

    fakat ne var ki, hiçbir şeyin eski tadı yoktur, hiçbir şey eskisi gibi değildir. sonra anlarsın ki, aslında her şey aynıdır da, sen eski sen değilsindir... ve asla da olamayacaksındır.

    başka bir insansındır artık... farklı... eskisinden daha durgun, daha mutsuz, daha hissiz, daha boşvermiş. ve en önemlisi, yarım bir insansındır artık. çünkü bedeninin sol yanını onunla beraber gömmüşsündür toprağa.
    0 ...