Bir dönem catherine zeta jonesa ciddi anlamda aşıktım, öyle hayranlık falan da değil. rüyalarıma giriyor, ismini sayıklıyor, yemeden içmeden kesiliyordum. arkadaşlarım rakı masalarından topluyor 'o kadından sana hayır gelmez' diyordu. filmlerindeki başrol partnerlerini öldürmek için planlar yapıyor ve bu planları ilk olarak karıncalarda test ediyordum. ve bu konuda çok başarılıydım. geriye tek bir engel kalmıştı, pardon iki. amerika'ya nasıl gidecektim ve amerika'lılarla türkçe nasıl konuşacaktım. daha sonra sınıfımdan ingilizcesi iyi olan bi arkadaşımdan yardım istedim. 'bana amerika'lılara nasıl türkçe ögretecegimi ögret' dedim. 'zor olur o biraz, en iyisi sana ingilizce ögreteyim' dedi. bu fikir hoşuma gitmişti. önce 'hello, how are you, very big cat you, have you a cam? are you sex' gibi olmazsa olmaz cümleleri ögretti. kendimi çok iyi hissediyordum, ama hala bi engel vardı. amerika'ya nasıl gidecektim? izmir'deki şehir içi otobüsler terminale kadar gidiyordu. ve 90dk lık kentkart hakkımı doldurmamam gerekiyordu. bu soruna da bi çözüm buldum, mültecilerle deniz yoluyla gidecektim. fakat 3bin dolar lazımdı. arkadaşım için sorun degildi. bana iş buldu, 8 ayda biriktirdim o parayı. bu süre boyunca çok olgunlaşmıştım.
ama tekneyi kaçırdım, gidemedim. catherine'm ı kaybetmiştim. sonra yan sınıftan merve ile sevgili olduk. catherine gibi olmasa da o da iyi kızdı.
not: ne zaman filmlerini izlesem hep bi kırgın ifade olur suratında. bana kızdı o, biliyorum. o da beni seviyo. ama merve daha iyi be sanki. *