düşünceleri incelendiğinde bir davranışı yapmış olmak için yapmak ile yapmamış olmak için, yapmış olmak için yapmış olmak durumuna düşmemek için yapmamak arasında fark gören, düşüncelerinin gerçek hayatla örtüşen noktaların bulunmasının kendisini haklı göstermeye yettiğini söylemeden dikte etmeye çalışan ancak farkında olmadan kendi ahlak sistemini kuran; belki de düşüncelerinin eleştirilmesi halinde ,gerçeğe bu kadar yakın olmasından ya da bize düşüncelerinin gerçeğe yakın gelmesinden midir bilinmez, sırf eleştirilmiş olunmak için eleştirilmiş, değer yargılarının bir sonucu olarak eleştirilmiş konumuna düşülen; bu duyguyu en çok hissettiren kişidir. bir kişinin holocaust'u reddetmesi yahut daha doğrusu kökten reddetmesi ne kadar zorsa Nietzsche fikirlerini reddetmesi de bir o kadar zordur. kendisi de pekala eleştirilebilirdir. varlık problemine ilişkin ne zaman daha kesin verilere dayanan modern doğa biliminde bile sağlanamamış bir (bkz: her şeyin teorisi) bulunursa, o zaman reddedilebilirlik zorluğu holocaust derecesine ulaşmış bir görüşün var olabilirliği tartışılabilir. ancak bunun rölativizm olup olmadığını zaman belki gösterebilir. o zamana kadar elde edilen felsefi düşüncelerde tartışılmayan noktalar sonuca etki ettiği müddetçe eksik, aslında belki de tümüyle olmasa da yanlış olmaya devam edecektir. biz de kapıdan kovduğumuz değer yargılarını bacadan geri almaya; Nietzsche'nin Kant hakkında dediği gibi 'kafesini kırdıktan sonra içine giren tilki'yi oynamaya devam edeceğiz. * insanoğlu ekranı kaplayanın yalnızca değer yargıları, önkabuller ve kurguların olmadığını anlaması, evreni anlamlandırmaa yönünde de önemli bir adım olacaktır. bu noktada Nietzsche'den öğreneceğimiz çok şey var.