--spoiler--
Bugün tam 11 gün oldu. 11 koca gün. Annemsiz 11 koca gün.
ilk bir kaç gün farketmedim onun yokluğunu. Başım kalabalıktı. Gelen giden belli değildi. Annem de oralarda bir yerde sanıyordum. içerde oturuyor. Misafirlerle ilgilendiği için odama gelmiyor diyordum.
Öyle değilmiş, gitmiş.
Pazar günü herkes gittiğinde farkettim onun da gittiğini. Evde kimse kalmamıştı. Abim, kardeşim bir köşede uyuyordu. Babam da aynı şekilde. Yoktu annem, gitmişti.
Kanser onu götürmüştü.
Annem sağlığına çok dikkat ederdi. Zararlı olduğunu bildiği şeyleri asla tüketmez, biz de tüketmeyelim diye elinden ne gelirse yapardı.
Böbrek hastasıydı zaten, 7-8 sene önce sol böbreği alınmıştı. Ondan sonra iyice dikkat etmeye başladı sağlığına. Doktoru günde en az 2 litre sıvı tüketmesini söylemişti. Bir böbrekle yaşamak kolay değildi, doktorun dediğini yapmak zorundaydı ve yaptı da. Ameliyatından sonra düzenli olarak günde 2 litre sıvı tüketiyordu.
Zaman zaman midesinden de rahatsızlık duyuyordu. ihmal etmiyordu kesinlikle. Bir kaç kere bu sebepten doktora gittiğini biliyorum. Demekki kanseri o zaman görememiş doktorlar ya da kanser kendini göstermemiş o dönemlerde.
Yine bu şekilde rahatsızlığı devam ederken doktor mide kanseri olduğunu söyledi. Özellikle gidip konuşup geç kalınmadığını, umut olduklarını söylediler.
Ben hep umut doluydum zaten. Annemle hastane hastane gezer, iyileşmesi için elimden ne gelirse yapardım.
Neredeyse 2 sene boyunca bu hastalığı çekti. O da umutluydu, hiç kaybetmedi umudunu. 2 sene içerisinde önce ışın tedavisi sonra da 3 kür kemoterapi gördü. Kemoterapiler her defasında daha ağır gelmeye başladı. Vücudunu eritiyordu. Başka şekilde rahatsız ediyordu.
Son kemoterapi çok ağır gelmişti ama. Kasım-Aralık civarıydı. Son kemoterapiden sonra da tedaviye cevap vermeyince doktoru en fazla 8 ay yaşayabileceğini söyledi.
O zaman dünya başıma yıkılmıştı işte.
Umut olmadığı halde anneme umut dolu gözlerle bakmak, onu motive etmek, o esnada kendini de motive etmeye çalışmak belki de en zor şeydi. Gözünün içine baka baka yalan söylüyorduk. iyileşeceksin annecim, hiç merak etme, biz hep seninleyiz.
Doktorun umut yok demesine aldırmayıp ben yine bir mucize bekledim. Haberlerde duyuyorduk hep mucizevi bir şekilde iyileşti diye. Ben de öyle umut ettim. Annem bu kadar erken yanımızdan ayrılmaz dedim, bizi bırakmaz dedim. Ama olmadı.
Gün geçtikçe zayıfladı, normalde de zayıf biriydi. 48 kilo civarında seyrediyordu kilosu. Şubat ayından itibaren düzenli olarak zayıflamaya başlamıştı. Artık doğru düzgün yiyemiyor, yediğini de çıkarıyordu. Gün geçtikçe daha da kötüleşiyordu durumu.
Belki de en çok koyan taraf o gözünüzün önünde erirken hiç bir şey yapamamaktı. Öylece bakıyordunuz. Verdiğiniz bir kaşık çorbayı anında çıkarıyordu. Zorla diyemiyordunuz, yeme hiç diyemiyordunuz. Su bile içemiyordu. Daha midesine inmeden geriye geliyordu ne olursa.
Hal böyle olunca böbrekleri de süzmedi ve son dönemlerini nefrostomi ile geçirdi. (Böbreklerine takılan bu aletle idrar ayrı bir torbada biriktiriliyor.) Hiç rahat değildi bu yüzden. Belinde nefrostomi, göğsünde port denen bir başka ufak alet (kemoterapiyi o alet üzerinden veriyorlardı.) rahat uyuyabilmesine engel oluyordu. Çünkü sırt üstü yatamıyorsunuz, yüz üstü yatamıyorsunuz. Eee? Biraz sağ kolunun üstüne, biraz sol kolunun üstüne. Başka şansınız yok.
Yarım saat sağ kolunun üzerine yatıyor, uyuşunca kaldırıp sol kolunun üzerine yatırıyorduk. iyice zayıfladı çünkü, kendi hareket edemiyor.
Son Gece
Kaldığı odada kardeşimle birlikte ben kaldım. Saat 2ye kadar ev ahalisi olarak zaten ayaktaydık. 2 gibi annemi uyutarak ben de uyudum, her yarım saatte bir onun seslenişine uyanıp diğer tarafa çevirip yine yatıyordum. Bazen yarım saat, bazen saatte bir yön değiştirmek zorunda kalıyorduk.
Normalde uykum ağırdır ama anne işte. Ben uyurken aldığı nefesi bile duyuyordum neredeyse. Nasıl bir korkuyla yatmaksa artık siz düşünün.
Biraz sağa çevirdim, biraz sola derken sabah olmuştu. Saat 7 idi. Ağzı kurumuş, su istemişti. Kamışla bardağı ağzına götürdüm. Zar zor bir yudum aldı. 1 dk bekledikten sonra 2. yudumu da çekti. Yatakta yanında oturuyorum. Bir anda başını eğerek yatağa bakmaya başladı. Hareket etmiyordu. Yatakta oturuyor, gözleri açık, başı eğik bir şekilde yatağa bakıyordu. Hemen yanında da ben oturuyorum. Anne noldu anne anne demeye kalmadan hareket etmediğini farkettim. Yüzünü çevirmeye çalıştım, yatırmaya çalıştım ama kaskatı kesilmişti. Havale geçiriyor diye düşündüm. Hemen kardeşimi uyandırdım, o da babamla abimi. Onlar kalkıp geldi ama annem hala düzelmemişti. Kolonya koklatarak ellerini yüzünü ovaladım, kendine hala tam olarak gelemediyse de tepki vermeye başlamıştı. O sırada yengemler de eve gelmiş annemi çözmeye çalışıyorduk. Ben bir taraftan ağlıyor, bir taraftan da onunla ilgilenmeye çalışıyordum.
Belki de annem ilk defa orada ağladığımı gördü.
Zar zor ayılttık ama bu sefer de nefes alamamaya başlamıştı. Hemen ambulansla hastaneye gittik. Doktor en fazla 2 gün yaşayacağını, acil bir durumda müdahale ettirmek isteyip istemediğimizi sordu. Saat 9 civarıydı. Susmuştum, bir şey söyleyemiyordum zaten. Aylardır beklediğimiz o gün gelmişti işte. Bugün yarın kaybedecektik. Artık daha yakındı.
Eve götürmek istedik annemi. Son anlarını evde yaşasın diye. Ben yengemlerle önden geçtim eve, yatağını hazırlayalım, evde bekleyelim dedik. Abim halamla birlikte hastanede kaldı. Onlar getirecekti.
Getirmediler. Getiremediler. Biz eve gelir gelmez orada kaybetmişiz onu. 23 Nisan. Saat 9:20.
inanmak çok zor. Alışmak daha zor.
Aylardır bekliyoruz belki, hatta hazır bile hissediyoruz kendimizi. Ama olmuyor işte, ne kadar hazır hissedersen hisset olmuyor.
Soruyorlar şimdi ibrahim nasılsın diye. Ben nasıl olayım? Sen söyle.
Avutmaya çalışıyorlar şimdi. Hiç değilse başı yastıkta öldü diye. Bak en azından ceseti var, mezarı belli diye. Neye yarar?
Annem gitmiş benim. Canımdan bir parçam gitmiş. Her şeyim gitmiş. Neye yarar?
Seni çok özlüyorum annecim.
Seni çok seviyorum annecim.
--spoiler--