"atatürk düşmanlığı", "yobazlık", "padişahçılık" üzerinden tartışılmaması gereken konudur. türk devletinin ve türk milletinin menfaatleri mustafa kemâl'den de, vahdettin'den de önemlidir. tartışma bu amaca hizmet etmeli; bir veya birçok yanlış varsa bunlar ortaya konmalıdır ki geçmişimizi aydınlatırken geleceğe ışık tutsun.
mustafa armağan'ı sevelim ya da sevmeyelim - çok güvenilir bulmuyorum ben de- bu tartışma mustafa armağan ile başlamadı ve görünen o ki, onunla son bulmayacak. sizin bir iddia ile yeni karşılaşıyor olmanız, o iddianın öncesinde de -lozan'ın başarısızlık olduğu iddiası- var olduğu gerçeğini değiştirmiyor.
lozan'ın bir zafer olmadığı yönündeki görüşleri kemâl tahir'in esir şehir üçlemesi'nin yol ayrımı'nda dahi görebilirsiniz.
lozan'a yönelik eleştirileri, hüseyin nihâl atsız'ın z vitamini'nde de görebilirsiniz.
soruyorum:
hüseyin nihâl atsız bir "yobaz" mıydı? kemâl tahir bir gerici miydi?
sorunun cevabını biliyor olması gerekiyor herkesin. bu yüzden kişiler üzerinden tartışmayı bir kenara bırakalım ve eğer tartışacaksak "yanlış anlamalar" üzerinden tartışmayalım.
yanlış anlamadan şu yüzden bahsettim. sevr kimse tarafından yüceltilmiyor. öncelikle bunu idrak etmek gerek. söylenen şudur:
sevr, mağlup edilmiş osmanlı devleti tarafından imzalanmış (lâkin yürürlüğe girmemiştir) iken lozan mücadelede muvaffak olmuş ankara hükümeti tarafından imzalanmıştır.
bu sebeple lozan ile sevr'i kıyaslamak hatalıdır. zirâ elbette ki mağlubun imzaladığı bir anlaşma, galibin imzaladığı bir anlaşmadan daha kârlı olmayacaktır.
ikinci eleştiri noktası şudur:
ankara hükümeti, geniş arşivlere sahip, diplomatik açıdan ankara'ya nispetle çok daha ehil kişileri bünyesinde barındıran istanbul hükümeti ile müşterek hareket etmemiştir ki bu da pek çok sorun yaratmıştır.
osmanlı'dan kalan borçlar meselesinde yapılan hesaplama hataları, yeterli nitelikte personel olmamasının bir sonucudur ki bu da milletimizin sırtına binen daha fazla yük demektir.
bundan başka, bilhassa batı trakya meselesinde müzakerelerde türk heyeti tarafından yapılan taktik hatalar da işin uzmanları konusunda çektiğimiz sıkıntının bir sonucudur.
üçüncü eleştiri noktası şudur:
lozan ile misak-ı millî sağlanmamıştır. bu büyük bir kandırmacadan ibarettir. lozan'ı misak ı millînin mührü olarak görenler lozan sonrası -hatta hatay'ın türkiye'ye katılması sonrasındaki- haritayı açsınlar. sonra bir de, misâk ı millî de neler dendiğinde baksınlar. gerçeği göreceklerdir.
eleştiri noktaları başlıca ( musul, kıbrıs, gemiler vb. meseleler çok derin olduğu için yazmadım) bunlardır. bu eleştirilere tabularımızı yıkacağından korkup haddinden fazla sert tepki göstermek yerine, doğru olabilir mi diye düşünmeliyiz.
ne diyor atatürk izmir suikasti haberi alındıktan sonra?
"Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır, ancak Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır."
atatürk'ün de dediği gibi aslolan türkiye'dir, türk devletidir, türk milletidir. devletimizin ve milletimizin menfaatleri yeterince savunulamadı ise bunun sorumluları eleştirilebilmelidir.
ek: lozan'a eleştirel bir bakış açısı ile yaklaşan iki temel çalışma var.
birisi "lozan zafer mi hezimet mi" adlı, kadir mısıroğlu'na ait 3 ciltlik çalışmadır. bu çalışmaya yöneltilen eleştiriler, rıza nur'dan çokça faydalanılmasının ötesine geçemedi henüz. rıza nur'a bu kada vurulmasını doğru bulmamak bir yana, kitap yalnızca rıza nur'un hatıralarından faydalanmadığından çok etkili bir eleştiri değil.
bir de tolga ersoy'un "lozan, bir antiemperyalizm masalı nasıl yazıldı" adlı çalışması. adından da anlaşılacağı üzere, lozan'ın antiemperyalisy bir anlaşma olmadığını iddia ediyor.
bu iki çalışmanın ezber bozan çalışmalar olduğunu düşünüyorum.