Kyoto Protokolü'ne tarafsız kalmayı tercih eden ülke iktidarının bağımlı kılındığı amerikan emperyalizmine ve bu doğrultuda uluslar arası sermaye ile ulusal kaynaklarını enerji üretimi alanında da farklı boyutlarda pazarlamaya çalıştığının resmi ilanıdır .
Atmosfere sera gazı salınımında sanayi ve endüstri toplumu olmanın getirdiği kömür , doğalgaz ve petrol tüketiminden kaynaklanan küresel ısınma gibi dünyamızın geleceğini ve canlıların evrimini ciddi boyutlarda izolasyon üzerinden yok oluş tehlikesiyle etkileyecek olması gerçeğiyle yüzleşebilen ülkeler nükleer enerji yerine , rüzgar , su ve güneş kaynaklı doğal enerji üretimi politikasına destek veren Kyoto protolünü imzalamışlardır . Her zaman olduğu gibi Amerika Birleşik Devletleri atmosferi kirleten en büyük sanayi ülkelerinden birisi olmasına rağmen bu çabayı elinin tersiyle itmiş ve uluslar arası neo-liberal sermaye ile kendisine bağımlı kıldığı diğer ülkeleri de kendi siyasi kararları doğrultusunda hareket etmeye zorlamıştır . Sonuç olarak meşruiyeti amerikan ve avrupa emperyalizmine dayalı dinci bir parti olan AKP'nin giderayak ülke ekonomisini diğer sosyal kamu kuruluşları ve stratejik ulusal kaynakları özelleştirip satması gibi enerji politikasını da seçim öncesi bir rant haline getirmeyi hedeflediğini göstermektedir .
Nükleer santral yoluyla enerji üretiminin daha karlı olduğunu savunanlar bu üretim için Türkiye'nin alt yapısının olmadığından habersiz olan bir takım cahiller ve bundan menfaat elde etmeye çalışan merkezi ve uluslar arası siyasette sermaye adına pazarlamacılık yapan siyaset ve ticaret adamlarıdır . Bir rüzgar çiftliğinden bir nükleer santralden elde edilebilecek enerjinin 10 kat daha fazlasının elde edilebileceği ispat edilmiştir .
Nükleer santraller , termik santraller ve barajlar ekosisteme geridönüşümü imkansız büyük zararlar vermektedir . Ülke sanayisi neo-liberal siyasetin ulusal kaynakları olan kömür , petrol , doğalgaz gibi enerji kaynaklarının yağmalanması ile pasifleştirilmeye ve nükleere bağımlı hale getirilmeye çalışılmaktadır .
Otoyollar açılarak , ülke insanının toplu taşımacılık alanında yaşadığı sorunları çözmek için ayrılan ödenekler bireysel taşımacılık ve siyasi oy kalpazanlığı adına yağmalanıyor ve gittikçe petrole daha fazla bir talep yaratılıyor . Neticede Akp'nin son zamanlarda başına " Türk " sıfatı koyup yasalaştırmaya çalıştığı ulusal petrol kaynaklarının uluslar arası sermayeye peşkeş çekilmesi yasası , ve yurttaşların ülkenin bir petrol fakiri olduğu fikriyle yanlış bilgilendirilerek tepkilerin pragmatik yaşam koşulları içerisinde sindirilmesi göz önüne getirilmelidir . Oysa ki , emperyalist devletler yerel politkacıların bu dezenformasyonlarını yalanlayacak siyasi ve ekonomik yatırımlar yapmaktadırlar . Petrol aramak , işletmek için ülkemizde çıkarılmaya çalışılan yasalar ve bu husustaki ihalelere acaba uluslar arası sermaye babalarının hayrına mı katılmaktadır ? Nükleer santraller ülkemizde enerji sorununa çare olsun diye değil uluslararası neo-liberal ekonomi politikaları doğrultusunda emperyalizme rant sağlaması amacıyla kurulacaktır , bu böyle biline!