sözlük yazarlarının yediği en şahane dayaklar

entry52 galeri
    33.
  1. Hahaha. Bu tepkiyi, bu olayı sonradan anımsayıp vereceğimi düşünmezdim hiç. Ama şu yarıcı dayağa geleyim.

    Sene 1998. ilköğretim 3'e gitmekteyim. Önce oyuncuları takdim edeyim; bendeniz, müdür yardımcısı Celal hoca ve sınıf arkadaşım Betül. Klasik, sıradan, monoton, standart bir gündü abilerim, ablalarım, kardeşlerim. "Ders, tenefüs ve tenefüse ne kadarı sığarsa artık bir sınıf maçı, galibiyet ve ardından yine ders" demek isteyeceğim bir gündü. Ancak, neredeyse ezmediğimiz sınıf kalmadığından tırstıkları bir gündeydik. Kahrolmayasıca 3B kaptanı furkan altına edecekti neredeyse yenilgi korkusundan. O dönemlerde bizim için, tenefüste maç yoksa, boktan bir gündü açıkcası. Alternatifler mevcuttu ama "gidenin yeri dolmaz" sözündeki, o "giden" yerine futbolu koyarsak tam 12'den vurarız. işte böyle bir gündü. Sınıfta pek fazla kimse yok. 2 saat sonra müdür yardımcısından hayatımın ilk ve (22 yıllık hayatımdaki) tek tokat(lar)ını, dolayısıyla en manyak dayağını yemiştim. Ne oldu da buralara geldik? Flashback yapalım o boktan tenefüslerden 3.süne. Ön sıramda oturan Betül ve Sanem tenefüse çıkmışlardı. Havalar sıklat zaten, mayıs ayları. iki-üç kişiyiz sınıfta, 25 kişiden. Ne fırlamalık ne yaramazlık, argo literatüründe ne ipnelik yapsam diye düşünürken bendeniz sakin ve uslu çocuk olarak, aldım Betül'ün defterini, bir başyapıt çizdim defterinin orta sayfalarından birinin sağ üst köşesine. Bırakın o zamanları, bu çizim 22 yıllık hayatımda gördüğüm en muhteşem çizimimdi. Üniversitede teknik resim derslerinde bile göremezdiniz bu performansımı. Neyse işte, çizdiğim resim farklı bir şey olsun diye ayakta işeyen bir çocuk çizmiştim. Elleriyle penisini tutmasından, akan çişleri bile ayrıntısından ayrıntısına çizmiştim. Şaheserlik o ya, son damlalar sayfanın dışına düşüyordu. Adamımın ayağında ışıklı ayakkabısı bile vardı. Profil görünüşte olduğu için kısa saçları görünmüyordu ama zamanımızdaki en şaşalı yıldız olan arnold schwerzenegeasndasdhashder' in terminötörünün saçı vardı. Hâl bu olunca, birinci tenefüs zilini duymuş olan Betül ve Sanem ikilisi, inek ikili, manyak ikili, nasılsa gelmez dediğim ikili, ben daha, o şimdiki kadın çantaları gibi olan kalem kutularından silgiyi bulamadan sınıfa girmişlerdi. Hani, erkekler bilir, ozbir çekerken yakalanırız ya, ya da kızlar bilir, tam kabinde çırılçıplakken birine yakalanır ya, heh işte o duygularla içimden bir "hssktr" dediğimi hayal edin. Tam olarak bu oldu. Kız da çirkef, pisliğin teki zaten. Belki bilerek onun defterine yaptım ama silecektim abilerim, ablalarım, kardeşlerim be. Harbiden bak. Bu kadar inek olacaklarını nerden bilebilirdim ki? Her neyse, bu defteri aldı, bir çığlık, bir çığlık. Anaaam, o an sanki ayağını köpeğe, ne bileyim bir dobermana kaptırmış sanırsınız. ilk duyan Selma hocamızdı. Sınıf öğretmenimiz. ilk kontrolleri yapmış, bana "seninle sonra görüşeceğiz" selektörünü çakmış, mevzuyu Müdür yardımcısına iletmiş ve bizi sınıfa geri postalamıştı. inanın, o dersi, o bakışlar altında nasıl bitirdiğime hayret ettim. Ulan yaktın beni be, Betül. Şişko Betül. Kötü Betül. Neyse ders bitti. Çıktık Müdür Yardımcısının huzuruna. Sanırsınız ki, Şeyhülislam'ın veya Cumhurbaşkanı'nın huzuruna çıkıyoruz. Adam klasik tiplerden. Asabi müdür yardımcısı. Adama seslendiğinizi duymayıp, gidip arkasına ufacık bir dokunuşla yaklaşsanız bile ağzınızı yüzünüzü s.. sever diyim. Ne bu şiddet ne bu celal, Celalim! Bir de klasik tip dedik ya, müzik dersimize de girerdi. Bir şarkı söyleyişi vardı ki sormayın. Anlatıp, diyaframınızı parçalardım ama şimdiki konumuz defter ve sidikli çocuk çizimi. Ve beklenen oldu. Ülkesini, kıtasını, özgürlüğünü kaybetmiş yerliler gibi öfke krizine girdi. Çizimi mi beğenmedi ne oldu anlamadım ama çizimi gördüğü an adamın rengi beyazdan önce mora sonra sarıya en sonunda kırmızıya geçiş yaptı. Mübarek gökkuşağı gibiydi. Gerçekten bu hali daha karizmatik ve yakışıklıydı. Her gün bu çizimlerden yapsak, gözümüz gönlümüz şenlenirdi. Tam bu şenlik sahnelerini hayal ederken, sağ kulvardan bir tokat ardından Balkanlardan bir tokat derken, yüzü kızarık iki insan olmuştuk odada. Ben, ona bakıyorum o bana. Çok güzel empati oluştu aramızda. Bir an, ne derdin var be dostum, anlat hadi diyip sırtını sıvazlayasım bile geldi. Depresyona sokmuştum adamı. Bu duygularla, odadan çıkıp okuldan kaçtım, dosdoğru eve. Babam evde yoktu, doğal olarak. Anneme anlattım durumu ve hayatımda beklemediğim ve beni orda göt gibi bırakan, o en büyük tepkiyi aldım. "iyi yapmış."
    0 ...