yeni alınan ayakkabının ilk günde yırtılması

entry12 galeri
    11.
  1. yeniden ayakkabı almak için bahanedir. alabilene..

    93 yılının yaz başında bir ayakkabıya bağlanmıştım.

    değer verdiğim bir çok eşyanın gizemli yok oluşu onunla başlar. derler ki tanrı bir kulunu severse gönlünde kendi sevgisinden yüce bir sevgi kalmayana dek sınava tabi tutarmış. sınavlardan muaf sayılan bir yaşta olmama rağmen hep iyi niyetle yorumlamak istedim. sonrasında da ayakkabı hikayeleri olan fakir bir çocuk olmak zorundaydım. ve her şeyin bir başlangıcı olmalıydı..

    93 yılı her zamanki gibi bir yıldı. yaz başında küçük bir şehirdeki en güzel mavi, sarı ve kırmızı boncuklu spor ayakkabısını vitrinde gördüğümde babam kıvır kıvır saçlarıma dokunarak "hadi" dedi.
    "gel bakalım aslanım, sana bir ayakkabı alalım" ben ise bir ayakkabı değil artık o ayakkabıyı istiyordum. beyaz, bağcıklı, kenarlarında sarı, mavi ve kırmızı boncuklar olan ayakkabı tam da renkli televizyonlarda gördüğüm güzel çocuklara layıktı.

    seride tek kalan 34 numara beyaz ayakkabı bana bir numara küçüktü. satıcının "bunun kalıbı büyük abi" demesini umarak denedim. satıcı duvar kadar sessizdi ve ayakkabım ayaklarımı hunharca sıkıyor olmasına rağmen hiç sesimi çıkarmayıp "bu olsun baba" dedim. işçi babam yüzünde ender oluşan gururla ödedi ve eve gittik. sevinç beni rengarenk yapmıştı. çocuk olmak ne kadar güzeldi.

    ayakkabıyı henüz hiç giymeden annemle valizleri hazırlayıp yaz tatili için bol yaylalı köyümüze gittik. nohut vakti geliyordu ve dedemle babaannemin işçilerin bakımında yardıma ihtiyacı vardı. dedemin bana, benimse fiyakalı ayakkabılarımla köy çocuklarına hava atmaya ihtiyacım vardı. herkesin farklı ihtiyaçları olduğu için bir araya gelmeliydik.

    ayakkabıyı giydiğim ilk gün uzun bir yayla gezisine gittik. köy çocuklarının övgülerini yaşımdan beklenmeyecek olgunlukla dinleyip teşekkür ettim. bir çok şey gibi bu teşekkür de onlar için yepyeni ve şehirvariydi. akşama kadar meşe ağaçlarının altında mantar toplayıp binemediğimiz taylarımızı suladık, yemledik. gerçek bir western günüydü.

    sıcak havada, keskin kayalıkların ve uzun yürüyüşün etkisiyle ayağımı mengeneye alan ayakkabım artık buna dayanamayıp tabanından patladı. sol teki, burnundan ayak yarısına kadar yarım daire şeklinde tabandan patlamıştı. zaten sol ayağım daima yarım numara daha fazla acı çeker. içimi kaplayan hüzün, ayağıma batmaya başlayan dikenler ve sıcak çakıllarla dağılmıştı ki; akşam anneme vereceğim hesapla ürkmeye başladım. işçi çocuğuysanız yeni bir ayakkabının yırtılmaya hakkı yoktur..

    anneme de, kimseye de bir şey söylemedim. bir hafta kadar sonra sağ teki de tarihe karıştı. bu acıya rağmen kimseye tek kelime etmemiştim. ta ki annem artık moraran ayak tabanlarımı fark edip ifademi alıncaya kadar onlara bağlı kalmaya devam ettim..

    sonrasında dedem bana kara lastik bir ayakkabı aldı. ayaklarımın acısını dedemin hediyesi ile dindirdim. o gece rüyamda lastik ayakkabım da aynı yerinden yırtılıyordu. kan ter içinde uyandığımda ruhumun acısını ise dindirmem için daha büyük acılarla yüzleşmem gerektiğini anlayamayacak kadar çocuktum. hala çocuktum..
    6 ...