şehirdışına gidecektim, dönmemek üzere.
son defa görmek istiyordum o'nu.
evinin önüne gittim, aradım...açmadı.
mesaj attım, iletilmedi. kapatmıştı telefonunu.
son çare olarak bastım zile, ellerim titreyerek.
yorgun ve ince bir ses: 'kim o'
'benim' diyemedim uzunca bir süre,
tekrar etti, 'kim o!'
'benim... ted'
sustu...
'sadece 5 dakika. sonra gideceğim' dedim.
'peki'
önce ayak sesleri geldi, sonra gölgesi, kokusu...
başını eğmişti, bakmıyordu. 'söyle' dedi.
hafifçe kaldırdı başını, gözleri buğulu.
'gidiyorum'
sustu uzunca bir süre 'neden' diyebildi.
'acı çekiyorum burada' dedim, saçmalamıştım yine herzaman olduğu gibi.
'gidince acımayacak mı'
rahatlatmıştı bu sözü, en azından susmuyordu.
uzunca nefesini çekti, sigarasını yaktı, gözlerime baktı.
'sen hep gidersin zaten, kaçarsın, görmek istemezsin bıraktığın eseri... acı mı çekiyosun ted? yoksa vicdan mı? ya da zevk mi alıyosun bu halimi görmekten? neden geldin! '
susma sırası benimdi.
'git hadi, yine kaç git, herşeyi mahveden zaten sensin, yine git alıştım artık'
'pişmanım, biliyorum bu hiçbirşeyi değiştirmeyecek, ama üzgünüm, elimden bişey gelmiyor' diyebildim. ne kadar da salaktım.
'peki günah çıkardıysan gidebilirsin' dedi.
ismiyle seslendim, kaldırdı başını.
bu son şansımdı.
öptüm dudaklarından, tokat attı.
tekrar öptüm, tekrar tokat attı.
halbuki fimlerde öyle olmuyor muydu? erkek öper, tokadı yer, sonrasında kız öperdi.
öyle olmadı.
son bi kez daha denemek istedi ted şansını, kız ağlamaya başladı...
'yalvarırım yapma', 'yapma...'
yere çöktü, ağlamaya başladı.
planlarım böyle değildi,
barışacağız, belki de o gece onunla uyuyacaktım.
öylece bırakıp gittim.
evet yine terketmiştim,
belki de en iyi yaptığım şeydi terketmek.
evin köşesini dönerken hala o'nun hıçkırıklarını duyuyordum.
amacıma ulaşmıştım.
artık kaybeden ben değildim.
öyle sanıyordum.
bir yıl sonra bu entryi yazıyorum sözlük.
pişmanım, bırakıp gitmeseydim, yanına çökseydim,
ben de ortak olsaydım hıçkırıklarına...
pişmanım sözlük, köpekler gibi pişmanım.