babam aradı biraz önce. sabah saati tabii.
parayı yolladım evladım içerikli bir konuşmaydı.
- uyuyor muydun kızım?
+ evet babacığım.
ama ben en yapıyorum?
ve diyemeyeceğim cevap;
- hiç uyumadım baba ben daha ya. sıkıntılar üzüntüler- ki senin bildiklerin hariç- sanırım bilinçaltıma işlemiş. istesem de 1 aya yakın bir süredir uykusuzluk çekiyorum. uyuyunca da 4 saat kadar en fazla uyuyabiliyorum.
aklıma takılan bir şey yok. çok şey var. aslında bunu anlamıyorum. hep aklıma takılan çok şey oldu.
bu neden şimdi etki gösterdi acaba? yani eğer öyleyse.
gözlerim kanlanmış. demin aynaya bakınca gördüm. bir de uzun uzun bakmıyorum artık. gözüm takılıyor. sen kızardın hani hadi kızım seni bekliyoruz diye. gerçi şimdi desen bu aynaya bakmadan çıkmak olmaz, hiç gelmem, beklemenize gerek kalmaz.
öyle başına buyruk oldum biraz. hayatımdan memnun olduğumu düşünüyorsun. aslında memnunum. o süngeri geçmişe gözüme çektiğim eyeliner kadar dikkatli çektim. tamam sorun ne demezsen sevinirim. bende bilmiyorum çünkü bu sefer.
sadece günlerdir yorgun ve uykusuzum.
buradan gitmek istiyorum ama evime falan değil. karına laf geçirmen için gözüne bakacak küçük kız değilim artık. en fazla siktir ederim içimden içimden.
ama seni o duruma düşürmek istemiyorum. çünkü yapman gerekeni yaptın, sonradan anladım.
soruya dönelim mi?
- uyuyor muydun kızım?
+ çoktan uyandım babacığım.
şimdi de iki dal sigaram kalmış diye üzülüyorum mesela. senin o istediğin banka işi olmayacak bence.
ona üzülmüyorum. öyle bir küfrediyorum ki içimden şu bitecek olan sigaraya, hayalindeki evladın kırııntısını bulamazsın hecelerinde bile.
biraz umursamaz, duyarsız olmaya başladım. satrancı öğrettiğin gibi oynuyorum. senin taktiklerini benimsediğim tek yer orası.