bazen aynada yüzüme bakıp acı acı gülüyorum. sonra çekip giden insanları düşünüp kendi kendime sesli bir şekilde ya siktireeeet! diyorum. arada bir çingenelerle sohbet ediyorum, çiçekçi kadınların ne kadar kazandığını soruyorum mesela. ya da senle evlenirsem bokumla tuğla eritmem gerekmiş cennete girmek için haberin var mı diyorum ve karşılıklı gülüyoruz.
ortaköyde sahile bakarken bazen içim ürperir, sebebini bilmiyorum. bir an o azgın sulara kapıldığımı düşünüyorum. bir de arada bir eyüp mezarlığına çıkıp ağlıyorum, hem de sebebsiz... orada bir yerim vardır benim, denize bakar hemde... sigara mı yakar, apaçiler gibi kulaklığı takmadan telefondan orhan gencebay'ın vazgeç gönlüm şarkısı eşliğinde ağlarım.
bir de onun evinin önüne giderim arada sırada, şimdi o yok, gelmeyecekte... bunu bildiğim halde yine de sabah 5 gibi evden çıkıyorum, abileri işe çıkmadan ben onların sokağında bir aşağı bir yukarı dolanıyorum. sonra evin giriş merdivenlerine yanaşıyorum, yengesinin kahvaltı hazırlama seslerini dinlerken içim huzur doluyor, çay kaşıklarının bardaklara çarpma sesinden haz duyuyorum mesela. çünkü onunla beraber o kapıdan girdiğin an aklıma geliyor, annesinin kapıyı açıp hoşgeldin oğlum demesi mesela... sonra onların kapısının önünde babasının sarıyer belediyesinden getirdiği o köhne bankta oturasın geliyor, tam yanaşıyorum biri çıkar diye geri dönüyorum, o bankın üzerinde şakalaştığımız günler geliyor aklıma... dökülen boyalarını cebime toplamıştım son gidişimde, şimdi kavanozda duruyor, kim bilir, belki o değmişti onlara bilemem... işte bu sebebten o sokağın çöpüne bile kutsiyet atfediyorum. seviyorum ben orayı... bakkala girip soda alıyorum mesela, adam ''seni bir yerlerden çıkaracağım ama nerden'' der gibi bakınca gözlerimi ondan kaçırıyorum... tanınmak istemiyorum, unutulmak istiyorum...
bir de arada babamın mezarına gidip konuşuyorum onunla, hayatta iken yanında sigara içmezdim, onunla sohbet ederken yaktığımda bile sigarayı avucumun içinde tutar, duman alacaksam arkamı dönerim. garip gelecek ve samimi bulmayacaksınız belki ama yapıyorum ben bunu... hala alışamadım onun yanında sigara içmeye. konuşuyoruz, uzun saatler ben anlatıyorum o dinliyor, kalbimi kıranları anlatıyorum, kalkta kulaklarını çek baba diyip ağlamaya başlıyorum sonra... çapa yapan çingen çocuklar geliyor onlarda ağlıyorlar bazen...
hatta mezarı yaptırırken tahtaların olduğu yere kadar kazmamız gerekmişti, tahtalardan birini kaldırıp babamın o çürümüş yanaklarını öpmüştüm sözlük, o kurumuş, kemikten başka bir şey kalmamış sağ yanına yaklaşınca, kokusunu hissettim be sözlük... ve yine ağladım tabi ki...