29 mayıs 2012 öncesi ve sonrası thy

entry4 galeri
    2.
  1. grev çözüm ya da hak arayışı değildir. grev, "ben bu iş yerindeki şartları beğenmiyorum ama, hiç bir yere de gitmiyorum. iş sahibi kim olursa olsun, şartları ben koyarım, ona göre çalışır, işime gelmezse de ne gider ne de çalışırım" demenin türkçesidir. bunca uzun uzun yazacak o kadar dertli mesleğiniz var madem, dert etmeyin kardeşim. benim gibi yapar, aslanlar gibi istifa edip protestonuzu böyle gösterir, kendinize eziyet ettirmezsiniz. çok sevdiğim, 18 yılımı verdiğim mesleğimi, çalıştığım kurumla yaşadığım sıkıntıdan dolayı 4 senedir yapmıyorum.

    kimsenin, kimseye iş vermek gibi bir mecburiyeti yok. kimsenin de köle gibi bir yerde çalışmaya mecburiyeti yok. arz talep meselesidir. işin adı bellidir, verilen ücret ortadadır, talip olan yapar, olmayan hiç bulaşmaz. bulaşıp da sonradan işine gelmeyen, "hadi bana eyvallah" der, madem işinde iyidir, sabırlı, çalışkan ve cefakardır, her yerde iş bulacaktır.

    toplumda çoğunluk iş veren değil, çalışandır. o yüzden, çoğunluk psikolojisi, az sayıda olan iş vereni zalim görmeye meyillidir. halbuki insan günlük hayatında, dolaylı da olsa, iş veren ya da bir başka deyişle verdiği para karşılığında hizmet bekleyen insan konumundadır. şöyle bir düşünün, parasını veriyorum diye almaya çalıştığınız hizmetleri yeri geldiğinde ne kadar zorluyorsunuz? örnek mi gelmedi gözünüzün önüne? 3 kuruş vererek satın aldığımız gazetedeki yazarları, yeri gelir yerin dibine sokmaya çalışırız. bir gazetenin matbaada basılmasının bedeli bile olmayan rakamı ödediğimiz anda, o gazetenin patronu edasıyla eleştirir, o anda yetki verseler kimleri kimleri işten atmayız? 3 kuruştan biraz fazla ödeyip sinemaya gider, bütün filmi satın aldığımızı zannedip, yönetmeninden oyuncusuna hepsini insafsızca eleştiririz. para verip satın alıyoruz ya, en ufak bir kesintide, yaşanan bir aksaklıkta cep telefonu şirketimize, internet sağlayıcımıza, abonesi olduğumuz bütün herşeye öfkeyle yaklaşır, hırsımızı çağrı merkezindeki gariplerden çıkartırız. hani parasını cebimizden ödüyoruz ya, çalışsın eşekler, sonuna kadar hizmetlerimi ayağıma getirsinler anlayışı. ne de olsa, beğenmezsek onu işten atar, aynı parayı başkasına verir düzgün hizmet alırız. hatta daha ucuza daha kaliteli hizmet sunanlar da varmış bak ona göre, herkes ayağını denk alsın durumları. alt tarafı birkaç lira verip bir akşam yemeği yemeye gittiğimiz yerde, krallar gibi ağırlanmayı bekler, yediğimiz yemeğin parasını vericez diye aşçıyı garsonu satın aldık zannedip, bir aksaklık olsa, çorba azıcık soğuk, pilav biraz tuzu eksik gelse yüzümüzü ekşitip homurdanır, çalışana anlayışı falan unuturuz. sıkı mı garson biraz gönlümüzü almasın, azıcık geciksin, derdi mi var, sıkıntısı mı belli değil biraz yüzünde tebessüm eksik olsun, anında keseriz bahşişini.

    ya da şöyle birşey olsa ya hayatta. mesela bir internet operatörüyle anlaştınız (ya da işe aldınız diyelim. her ay maaşını verecek, karşılığında hizmet alacaksınız) aynı şey bütün parayla alınan hizmetler için çoğaltılsın. anlaştığınız gibi her ay faturanızı (çalışanınızın maaşını) ödüyorsunuz, hizmetler aksamadan geliyor. gün geliyor, hizmet aldığınız kurumda (çalışanımızda) teknik bir arıza (hastalık) meydana geliyor. geçici bir süre için hizmet veremiyoruz (hastayım, işe gelmiycem) diyor. böyle bir kesintiye kaç gün (aslında saat demek lazım) tahammül ederiz? örnek şöyle devam etsin, o hizmet aldığınız kurum (çalışanınız) piyasada tekmiş. yani o hizmeti sağlayan başka bir kurum da yokmuş rakibi olarak. eli mahkum onunla devam yani. hatta isteseniz de, "yeter bu eziyeti çektiğim, cep telefonu kullanmıycam" deseniz de, artık bir başladınız mı bırakamıyormuşsunuz, sözleşme yapmışsınız çünkü. bu kurumun arada grev yapma, hizmet vermeme ama aynı zamanda da düzenli olarak sizden aylık ödemelerini talep etme hakkı varmış. buna gerekçe olarak da, abonelerin (iş verenin) ödediği miktar ile çok fazla hizmet beklediğini gösteriyorlarmış. mesela cep telefonları, internetler 24 saat kesintisiz açık, bunun başında bekleyen teknik personel de devamlı ayaktaymış. çalışma şartları düzenlensin, mesela cep telefonları günde belli bir saat çeksinmiş. ya da ödemeler çok yetersizmiş, yaz kış, 4 mevsim, 24 saat hizmet veren bu kurum, düzenli olarak zam istiyor, bunu da sadaka verir gibi değil, güleryüzle ve gönülden yapmanızı istiyormuş. yoksa yine hizmeti durdurur, ama ödeme almaya da devam edermiş.

    yaşadığınız her sıkıntıda, kabarık gelen her faturada, yapılan zamlarda, kaç kişiye ne oranda küfür ettiğinizi şöyle bir düşünün. aslında hepimiz küçük birer iş veren konumundayız. ama iyi ki elimizde adam atma yetkisi yok. yoksa, yaşadığımız o anlık öfkelerle, hizmet veren hiçbir şirketin ne çalışanı, ne de yöneticisi kalırdı işin başında. yine bu ülkenin iş verenleri gerçekten çok sabırlı. hem para vericem, adam çalıştırıcam, hem de kuralları onlar koyup, bana bunları dayatacak, bir de tamam pes ettim istemiyorum da diyemiycem, illa ki parayı da vericem, hizmeti de parayı alanın belirlediği şartlarda alıcam. kendi paramla rezillik...
    0 ...