insanı hayvandan ayıran şey vicdanıdır ve bu noktada binlerce yılda oluşmuş gelenek göreneklerimiz ahlaki/toplumsal kurallarımız ve bunların doğrultusunda benzer kuralları evrenselleştiren dinlerimiz var. dinler mi vicdanımızı, vicdanımız mı dini kuralları oluşturmuş onun tartışması başka.
bir belgesel izliyorum yeni doğmuş bir yavruyu daha anasından doğarken saldırıp parçalayan aslanları görüyorum. vicdanım elvermiyor ve doğanın kuralı olsa da beni depresyona sokan acı bir olay. benzer izlediğim bolca görüntüler var. insanlar fok yavrularını başına sopayla vurarak öldürüyor, japonlar yunusları kıstırıp katliam yapıyor, ruslar tilki ve sincapların derisini diri diri yüzerek alıyorlar. eskimoların yardımıyla nehirden geçen ren geyiklerinin kafasına vurarak öldüren avcılar görüyorum. hiçbiri insani değil ama yaşamın doğasında var. bazende 80 yaşına gelmiş artık ölsün diye ana babasının gözünün içine bakan evlatları görüyorum.
önemli olan ne kadar insanız ne kadar hayvanlaşabiliriz. koruması gereken bebeği öldüren anne vicdanlı mı?
birileri diyor ki; bebek annenin bir parçasıdır ve bağımsız yaşayamayacağı için anne, bebek * hakkında karar verebilir diyorlar. pekala anneyi terk edelim. bakalım doğaya bırakalım şehre, köye sokmayalım o yaşayabilir mi? ha! daha mı seviyeli, daha mı sivri olmayan örnekler gerek. pekala, otistik biri kendi başına yaşayabilir mi? yeni doğan biri yaşayabilir mi? yaşlı düşkün biri kendi başına yaşayabilir mi? kim kendi başına yaşayabilir?
bahane üretmeye gerek yok. doğan çocuk kimsenin malı değil. her birey toplumun bir parçasıdır. bizim gibi aile bağları güçlü topluluklarda anne ve baba evlat hakkında hakkı olmasa da hak iddia eder. ama anne babanın toplumsal görevi vardır. bir çocuğu ergen olana kadar yetiştirmek ve sonra ortama bırakmak. eğer ki çocuk yapmak istenmiyorsa kürtaj olana kadar gitsinler spiral taksınlar, tüp bağlatma gibi operasyonlarla kendilerini kısırlaştırsınlar. kendi yaptıkları bir hatanın, ihmalin sonucunu başka bir bireye ödetmeye kimsenin hakkı yok.
insanlığın gelişimi yeterli değil. umarım bir gün gelir doğmuş çocukların anne babası belli olmasa bile insan olduğuna dair bir vicdan oluşur. gelişmiş dediğimiz toplumlarda bile istenmeyen bebekler kürtajla yok edilemiyorsa doğduktan sonra anne babasından, toplumdan her türlü darbeyi yiyor. şiddet gören, tecavüze uğrayan, toplum dışına itilenlerin büyük çoğunluğu istenmeyen bebekler, çocuklar. her çocuğun hatasız olduğunu, günahsız doğduğunu, hatanın çocukta değil kendinde olduğunu bilen büyükler olmasını dilerdim veya bilmeyenlere, haddini bildiren bir toplumsal kuralın keskin bir şekilde oluşmasını ve yasalarla ortaya konmasını dilerdim. hala birileri, birileri hakkında kendinde tasarruf hakkı görmemeli. modernizm hastalığı geçen yüzyılı böyle geçirmemize neden oldu, yetmez mi artık. kimin ne olduğuna birileri karar veremez. *