49 yıl önce bugün; çok sevdiği memletinden uzak, büyük özlemle ama yıkılmayan bir ruhla, bedeni dünyadan ayrılan büyük şair, vatanperver, devrimci aydın.
kendisi bahriye kökenli eski bir subay olmasına; düşünceleri ve şiirleri nedeniyle memleketindeki erişkin hayatının büyük bölümünü hapiste geçirmesine; dile kolay 12 yılını memleketinin hapishanelerinde geçirmesine rağmen 49 yaşında askere alınmak istenmiş; bir tuzakla öldürüleceği yoğun şüphesiyle gitmek zorunda bırakıldığı büyük sürgünü başlamıştır. nazım hikmet'in vatan sevgisini anlamak için memleketimden insan manzaralarını, kuvayi milliye destanı'nı ve nice şiirini okumak, 12 yıllık hapislik yaşamını bilmek yeterlidir. ama vatanı için ceplerini doldurmak ve halkı sömürmek dışında bir faaliyette bulunmayan emperyalist maşaları tarafından vatan haini ilan edilip, vatandaşlıktan çıkarılmıştır. her ne kadar 2009 yılında vatandaşlığı iade edilse de türkiye'deki ''büyük vatanperverler'' hala son sürat görevlerine devam etmektedir. fikret ilkiz'in 2010 tarihli yazısında; çok anlamlı bir şekilde anlattığı gibi:
--spoiler--
Hapishaneler inşası ile övünerek aydınlarını hapiste süründüren ve böylece demokrasi üreten bir ülkede yaşamak nasıl bir şeydir?
Faili meçhul cinayetlerin hesap soracağını söylemekle yetinen, sonra unutan ve soramadığı hesaplar yüzünden insanların yaşamlarını faili meçhul infazlara terk eden ülkenin geleceği nedir?
Yaşarken hapishanelere attığımız şairlerimizi, ölünce çok seviyoruz. Ölümünün 47. yılında Nâzım Hikmet'i andık. Onu artık herkes çok seviyor, şiirleri dilden düşmüyor. Nâzım'ı öldüren, hapislerde geçen hayatından geriye kalan acıları değil midir?
Sürüm sürüm süründürdüğümüz şairler, bu gün bizleri, şiirleriyle yargılıyor.
Bu ülkenin şairleri, aslında dünyanın yargıçlarıdır. Yaşamın yargıçları, şairlerdir. Hakkımızda hüküm verenlerdir. Onlar hayatı değiştirenlerdir... Bir kaç satırla, birkaç cümleyle... Bir şiirle değiştirdikleri hayatımızdır aslında bize bıraktıkları...
1902 doğumlu şair Nâzım Hikmet, 3 Haziran 1963'de Moskova'da öldü.
--spoiler--
--spoiler--
Şairlerini hapse atan, yazarlarını yargılayan, şiirleri yasaklayan bir ülkenin çocukları olarak, Nâzım'ın şiirlerinin, kitaplarının okunmasının ve bulundurulmasının suç sayıldığı yıllarda büyüdük. Şiirlerin yargılanmasına, şairlerin komünistliklerine onlara çektirilen acılara ve ölümlere tanık olduk. Böyle okuduk, büyüdük. insanları kestirmeden ifade ile evinde "çok sayıda ele geçen sol içerikli yayınlar" nedeniyle yargıladıkları yıllarda kendi suçumuzu da biliyorduk.
ve şimdi ileri demokrasinin dayatmalarına karşı duran her aydın sanatçı çeşitli bahanelerle soruşturuluyor, hakkında davalar açılıp ya hapse atılarak ya da korkutularak susturulmaya çalışılıyor.
bugün; nazım hikmet'in ölümünden 49 yıl sonra; 20.yüzyılda uluslararası alanda bizim sesimizi en yetkin bir biçimde duyuran nazım hikmet gibi 21.yüzyılda anadolu'nun, bizim bütün değerlerimizin sesini, tüm dünyaya duyuran, uluslararası sanat camiasında deha olarak tanımlanan fazıl say hakkında dava açılıyor. bu kadar yılda ülkemizin kaydettiği mesafe gerçekten takdire şayan.
--spoiler--
memleketim, memleketim,
ne kasketim kaldı senin ora işi
ne yollarını taşımış ayakkabım,
son mintanın da sırtımda paralandı çoktan,
şile bezindendi
sen şimdi yalnız saçımın akında,
enfarktında yüreğimin,
alnımın çizgilerindesin memleketim,
memleketim,
memleketim...
--spoiler--
Sen benim sarhoşluğumsun, ne ayıldım, ne ayılabilirim, ne ayılmak isterim!
--spoiler--
mala özel not: nazım hikmet'in memleketine, halkına; tüm dünya'da ezilen, kıyıma uğrayan, yok edilen insanlara karşı sevgisini ve bu uğurda verdiği tüm toplumcu mücadeleyi, komünist nazım yaftalamasıyla kendince küçültmeye çalışan sen; ülkenin tüm yeraltı ve yerüstü değerleri peşkeş çekilirken, biber gazlarıyla , tersane taşeron katliamlarıyla işçilerin göz göre göre ölüme gönderilirken, afganistan'da, ırak'ta, müslüman kardeşlerin emperyalist çıkarları için tecavüz edilip öldürülürken ne yaptım diye sor kendine;sonra bu ülkenin onlarca yıldır bedel ödettirilen toplumcu aydınları hakkında atıp tut!