şu çılgın fetullahçılar

entry15 galeri
    2.
  1. uyarı : fena halde propaganda (!), provokasyon (!), iftira (!), yalan (!) içerik ihtiva eden bir fethullah gulen iyi guler entrysidir!

    tsk-gladio-gülen cemaati muhteşem üçlüsü

    cumhuriyet rejiminin getirmiş olduğu kazanımları batılı ecnebi devletlere peşkeş çeken ve uluslar arası pazar ekonomisine karşı 80 yılda oluşturulan ulusal kaleleri teker teker özelleştiren ve bunu yaparken hiçbir milli hassasiyete önem vermeden icra eden demokrasi otostopçusu hükümetin ve emirlerini aldığı cemaatin karanlık yüzünü tam olarak görebilmek ve yapmış oldukları faaliyetleri anlayabilmek için ilk önce gladio'yu dolayısıyla özel harp dairesini öğrenmemiz gerekiyor.

    peki nedir lan bu gladio?

    Gladio, II. Dünya Savaşı sonrasında Batı Avrupa'da gelecekte olması beklenen bir Varşova Paktı işgaline cephe gerisinde bir direniş başlatmak amacıyla italya'da NATO tarafından gizli olarak örgütlenen kontrgerilla (stay-behind) operasyonunun kod adıdır.

    Örgütün italya'daki adı Gladio idi. Türkiye'de kontrgerilla, Yunanistan'da B-8 ya da SheepSkin, Belçika'da SDRA-8, Hollanda'da NATO Command, Batı Almanya'da Gehlen Örgütü, Stay Behind ya da Sword, Avusturya'da Schwert, Fransa'da Rüzgar Gülü, ispanya'da Anti-Terör Kurtarma Grubu (GAL), ingiltere'de ise Secret British Network olarak bilinir.

    NATO bünyesindeki ülkelerde sol örgütlenmeye karşı oluşturulan yasadışı silahlı kuvvetler, Soğuk Savaş sırasında Sovyetler Birliğinin işgal ihtimali bahane edilerek oluşturulan gizli örgütlenmeler, kuruldukları ülkelerde siyasi hayatı şekillendirmek için kullanılmıştır. Ülkemizdeki 12 Eylül Darbesi de bu kapsamda değerlendirilmelidir.

    bu oluşumunun türkiyedeki adı kontrgerilladır.

    Kontrgerilla, NATO bünyesindeki ülkelerde sol örgütlenmeye karşı oluşturulan CIA bağlantılı yasadışı Gladio örgütlenmelerinin Türkiye'deki adıdır..

    NATO'nun Özel Harp talimnamelerine göre, üye ülkelerde kurulan NATO birimleri Türkiye'de 1952 ya da 1953'te önce Seferberlik Tetkik Kurulu adıyla örgütlenmiş sonra doğrudan Genelkurmay Başkanlığı'na bağlı Özel Harp Dairesi çatısı altında ve bunun sivil uzantısı olarak faaliyet yürütmüştür.

    Bülent Ecevit 1974'te dönemin Genelkurmay Başkanı Semih Sancar'dan Özel Harp Dairesi'nin varlığını öğrenmişti.

    Türkiye'de 1980 darbesinin ardındaki zamanın Genelkurmay Başkanı Kenan Evren Türk kontrgerilla stay-behind örgütlenmesinin bir üyesidir.Türkiye'de de stay-behind gruplardaki liderlerin yasal görevlerde bulunma çakışması yaşanmıştır.kontrgerillanın türkiyedeki yapmış olduğu yasa dışı faaliyetlere örnek olarak ;

    Kanlı Pazar
    12 Mart Muhtırası
    12 Eylül Darbesi
    Kızıldere olayı
    Kanlı 1 Mayıs
    16 Mart Katliamı
    Bahçelievler Katliamı
    Maraş katliamı
    Savcı Doğan Öz cinayeti
    Bedrettin Cömert cinayeti
    Abdi ipekçi suikastı
    Kemal Türkler suikastı
    Ecevit'e yapılan suikast girişimleri
    Özal Suikastı

    gösterilebilir.

    bütün bu faaliyetleri icra eden illegal yapılanmalar ise özel harp dairesi altınad tek çatı altında toplanıyordu.

    Özel Harp Dairesi, Soğuk savaş dönemi Türkiye'sinde, Genelkurmay Başkanlığı bünyesinde ABD'nin gizli servisi CIA ve NATO işbirliği ile kurulduğu ileri sürülen gizli örgüttür.

    Avrupa'da II. Dünya Savaşı'ndan sonra muhaliflerin (o dönem komünistlerin) iktidara gelmesini önlemek için kurulan "Gladio" adlı kontrgerilla örgütünün Türkiye'deki uzantısına siyasi literatürde Özel Harp Dairesi, eylemleri gerçekleştirenlere ise Kontrgerilla denmiştir.

    NATO'nun Özel Harp talimnamelerine göre, üye ülkelerde kurulan NATO birimleri Türkiye'de önce Seferberlik Tetkik Kurulu adıyla örgütlenmiş sonra doğrudan Genelkurmay Başkanlığı'na bağlı Özel Harp Dairesi çatısı altında ve bunun sivil uzantısı Kontrgerilla olarak faaliyet yürütmüştür.

    tüm bu yazılanlardan çok rahat bir şekilde anlaşıldığı üzere derin devlet yani gladio dediğimiz yapılanmanın tek amacı vardır o da solun ırzına geçmektir.ancak bütün bu faaliyetlerin rahat bir şekilde yapılabilmesi için belli bir kamuoyu desteğine herzaman ihtiyaç duyulmuştur.

    işte gayri nizami harp ve gladionun asıl tertipleri bu noktada yoğunlaşıyor.yarım yamalak eğitim almış, siyasetçiler tarafından tavuk gibi yaşamaya ve düşünmeye mahkum edilmiş aziz nesinin %60 dediği mallaştırılan halk kontrgerillanın tam istediği kamuoyu desteğini oluşturuyor.

    zaman zaman alevi sünni zaman zaman türk kürt yoğun olarak ise türk islamcılar ile sosyalist-ulusalcı chp'lileri birbirlerine kırdıran bu anlayış toplumdaki tüm bu farklılıkları sonuna kadar kullanıyor ortaya çıkan kaos durumunu incelemek isteyen hakimler, savcılar resmi bir kurum olan türk halkının en yüce devlet teşkilatı kabul ettiği tsk'nın eteklerine kadar uzanan bu terör örgütünü görünce ya araştırmaya devam ederken şüpheli bir şekilde öldürülüyor yada tehtide dahi gerek kalmadan kendi istekleriyle tsk gibi prestiji yüksek bir kurumla çatışmayı milli duygularından ötürü kabul etmedikleri için geri basıyorlar.

    türk silahlı kuvvetleri çatısı altında yuvalanmış bu örgütün genelde eylem kadrosu ve yüksek sorumluluklara sahip görevlileri ise sivillerden oluşmaktaydı.soğuk savaş öncesi yoğun bir şekilde ülkücüleri ve 2. çoğunluk olarak cemaatleri kullanan, koruyan ve kollayan tsk zamanla tutum değiştirerek amerikanın izni olmadan görev değiştirmişti.(buraya biraz ileride değineceğim)

    türkiyede 2.komünizmle mücadele derneğini erzurumda açan genç bir din adamı olan fethullah gülen ileride anti emperyalist milli, devrimci, islamcı çizgideki milli görüş ve necmettin erbakan'ın bitirilmesi için ordudan sonuna kadar destek alacak 1990'ların başında şeriat isteriz diye bağıran yobazlara karşılık ordu tarafından ılımlı islamcılar geliyor diyerek selamlanacak alkışlanacaktı.

    tsk ile cemaat arasında bir antlaşma yapıldı. fethullah gülen cemaati cumhuriyet ilkelerine karşı yıkıcı,bölücü,delici ve prestij kaybına uğratabilecek bütün hareket ve söylemlerden kaçınacak ve ilaveten ordunun bütün gayri nizami harp politikalarına(gladio yani) kayıtsız şartsız destek verecek ve bu politikalara toplumda kabul görecek islami söylemler üretecekti buna karşılık ordu tarafından, gülen cemaatinin toplumun genelindeki yaygınlaşma ve örgütlenme siyaseti basit incelemeler dışında görmezden gelinecekti.

    bu antlaşmanın hükümlülüklerini yerine getirmek için saidi-kürdi cemaati ve dolayısıyla gülen grubu yoğun bir anti komünist propaganda başlatmış sızıntı dergisi aracılığıyla derginin neredeyse her sayısında artık ordu görevini icra etmeli, rayından çıkmış demokrasiyi düzeltmeli ve erbakanın başında bulunduğu milli selamet partisinin atatürk ilkeleri ve dahilinde cumhuriyet rejimi açısından son derece tehlikeli safhalara gelmiş olan islamcılık oyununa son verilmeliydi.

    partiler üstü nihat erim ve ferit melen hükümetleri döneminde milli demokratik devrimci ulusalcı-atatürkçü çizgideki(deniz gezmiş dahil), dünyadaki sosyalist devrimlerden etkilenen vatansever gençlik hareketinin katliamlarla, idamlarla ve hukuk dışı uygulamalarla ezilmesinden sonra türkiyedeki gençlik hareketi rayından çıkarak meydanlara atatürkün nutuk kitabıyla çıkmaktansa, komünist manifesto ellerinde, dillerinde ise enternasyonal olduğu suretle çıkmayı tercih etmişti.

    nur cemaati orduyla işbirliğine giderek ecevit'in iktidarı kurmasını sağlayan erbakana ve milli selamet partisine kısa sürede sırt çevirdi.kıbrıs barış harekatıyla birlikte tsk'nın milli değerler ile şeref konusu olan haysiyetli davalar bünyesinde gerekli haklılığından doğan uygulamalardan şüphelenen amerika ordu içerisindeki bazı subayları ve generalleri elerken aynı zamanda türkiyeye ağır bir ambargo koyarak chp iktidarını düşürmeye ve bu yolla orduya bir mesaj verme çabası içine girmişti.

    sokaklarda,meydanlarda,üniversitelerde her yerde anarşi ve ideolojik çatışmalar son sürat artarken cemaat sol karşıtı eylemlerde bulunuyor hızla artan imam hatipler sayesinde gülencilik günden güne güçleniyordu.12 eylül darbesine çok büyük şakşakçılık yaparak darbe anayasasının %90 dan fazla oyla kabul etmesinde büyük rol oynayan gülen cemaati ordu tarafından ödüllendiriliyor, emniyette ileride ordunun başını ağrıtabilecek şekilde yapılanmalarına göz yumuluyordu. nede olsa cemaat benim tarafımdandı tamamen bana bağlı bir emniyet olsa da iyi olurdu diye düşünüyordu ordu.

    1987 yılında çıkarılan kanunnameler sayesinde polis kolejlerine ve akademilerine çok rahat bir şekilde kayıt olan ve şaibeli seçim yollarıyla girmeyi başaran ve bu yolda anap iktidarının kayıtsız şartsız desteğini alan cemaat büyük metropollerde ise gençliği kazanmak için ışık evleri vasıtasıyla beyin yıkama siyaseti güdüyordu.bu şekilde 90 lı yılların başlarına kadar rahatsız edilmeden örgütlenen cemaat karşılarına çıkan ozaman emniyette çoğunluk olan atatürkçü polisleri anap iktidarının son dönemlerine sıkıştırarakta olsa elemeyi başarıyor ve emniyetin en önemli şubelerini(başta emniyet istihbarat olmak üzere) teker teker ele geçiriyordu.

    anap ve dyp gibi klasik sağ partilerin halk nezdinde büyük güven kaybına uğraması ve sol partilerin shp chp ve dsp olarak 3 parçaya ayrılması sonucunda anti emperyalist siyonizm karşıtı milli görüşçü erbakan önderliğindeki refah partisi çok büyük bir ivmeyle güçleniyordu.ancak büyük kısmını refah partili üyelerin oluşturduğu katliam mangalarının toplumun belli kesimlerine yönelik giriştiği bir dizi saldırılar(sivas katliamı) toplumun bir diğer kesimini rahatsız etmekte dolayısıyla ordunun teşvikiyle gülen cemaatininde yoğun bir biçimde desteklediği, refah partisini yok etme çalışmaları gerçekleştirilmekteydi.

    bir taraftan klasik alışılagelmiş politikalarla yoğun olarak solu ve solun dsp kanadını ezmeye çalışan ordu, bir diğer taraftan amerikan karşıtı söylemleriyle dikkat çeken refah partisini pentagondan gelen ''lan bunlar irticacı silin bunları sonra sizi yağlı kazığa oturturlar'' emriyle milli görüşe karşı müthiş bir karşı propaganda başlatıyordu.

    amerika refah partisini israilin ortadoğuda güvenliği ve türkiyenin ikinci bir iran olmasa bile dış diplomaside anti amerikancı çizgiye geçmesinden korktuğu için ezmek istiyordu.tsk ise refah partisinin laiklik karşıtı söylemleri ve direk gladio yapılanmasında görev almış komutanların gayri nizami harp gereği refah partisini silmek istemesi ve refah partisinin hergün başka bir mallıkla gerçekten büyük haksızlıklarla kendilerinden olmayanlara saldırması hatta hz.peygamber yaşasaydı refah partili olurdu söylemleriyle aynı demokrat partinin ve demirel'in yaptığı gibi insanların maneviyatları üzerinde oterite olma çabaları toplumda şiddetli bir huzursuzluk yaratıyordu ve orduyu haklı duruma getiriyordu.

    sonuç olarak asker ile hükümet masaya oturmuş türk ordusu müthiş bir kamuoyu desteğiyle erbakanı siyaset sahnesinden siliyordu.
    (buda hoca efendi 28 şubatı desteklemedi diyenlere girsin http://www.youtube.com/wa...MgyVA&feature=related +)

    Kızıl kuşağa karşı yeşil kuşak projesi

    Türkiye'de başarılı darbelerin tümünün arkasında büyük sermaye ve
    emperyalizmin olduğu gerçeğinden hareketle, 12 Eylül 1980 darbesinin sadece IMF'nin 24 Ocak 1980 tarihini taşıyan, geniş yığınları daha da yoksullaştırmaya dayalı ekonomik programını uygulamak ve büyük sermayenin krizini çözmek için değil, Türkiye'yi küresel sermayenin çemberine dâhil etmek ve ABD'nin
    Ortadoğu'daki ileri karakolu haline dönüştürmek amacı taşıdığı olgusal bir gerçek. Ancak bu tespiti yaparken 12 Eylül darbesinin temel Saiklerinin arasında Türkiye'deki sosyalist devrimci mücadelenin yükselişinin
    durdurulamaması gerçeğini de görmek gerekiyor.
    Bu tehlikenin tam da sermayenin çıkarları doğrultusunda tehdit olmaktan çıkarılması gerekiyordu ve gereken12 Eylül günü yapıldı.Ülkenin üzerinden bir silindir gibi geçen 1980 darbesi sonrasında, tek tehlike olarak görülen solun pasifize edilmesi için, islamcı cenahın alkışlarla karşıladığı darbeyi yapanlar komünizm tehlikesini bertaraf etmek için ABD üretimi kızıl kuşağa karşı yeşil kuşak projesini hayata geçirdi. inşa edilecek yeni sistemin adı Türk-islam senteziydi. Sol kadroların ordu içinde bile örgütlendiğini gören cuntacılar, daha 12Eylül öncesinde kendi kurumlarında başlattıkları milliyetçi ve dinci düşüncelerin gelişmesi çabalarını darbe sonrasında devletin tüm kurumlarında ve ülkenin dört bir yanında hayata geçirdi. Din ve islam'ın, sol sosyalist fikriyatın egemen olmasının engellenmesinin en önemli aracı olarak kullanılmasında elbette ki islamcıların devlet tarafından kullanılmaya açık ve hazır olmaları gerçeği de vardı. Tarafların birbirlerini karşılıklı olarak kullanmasına dayalı dogmatik bir çıkar ilişkisiydi bu.
    ( bu paragraf ahmet şık imamın ordusu kitabından alıntıdır.)

    Nur Cemaatinden gelen itiraf

    Akit Gazetesi, 28 Şubat 2000

    Nur Cemaatinin önemli isimlerinden olan Yeni Asya gazetesinin sahibi, Mehmet Kutlular devletin islamcıları kullandığını, islamcılarında bunu kabul ettiğini Ruşen Çakırla yaptığı röportajda şöyle itiraf ediyordu: Derin Devlet denen şeye dayanıyor bunun ucu. 1980'den sonra devletin politikası değişti. Eskiden anarşist ve Marksistler tehlikeliydi, sonra dindarlar oldu. Öyleyse bu dindar gruplarla temas kurmak, onlarla beraber çalışmak gerekecekti. Amaç onları devletle barıştırmaktı. Bu amaçla görevlendirdikleri insanlar cemaatlerin ilerigelenleriyle temas kurdular. Cemaate (Fethullah Gülenciler) daha ziyade istihbarattan olanlar gitti. Bana da geldiler; Yurtdışında MilliGörüş ve Süleymancılar'a karşı birlikte çalışalım dediler, ama ben reddettim... Bu derin devlet dediğimiz büyük ölçüde bütün islami gruplarla anlaşma içine girdi. Burada menfaatler karşılıklıdır. Her iki tarafın maksadı ayrıdır. Devlet bu gruplara, Atatürk';e saygılı olun biz de size yardımcı olalım demiştir. Bakın bazı islami gruplara, 12 Eylül'den sonra birden palazlandılar. Acaba kendi güçleriyle mi palazlandılar. Hayır.
    Bu konuyla ilgili benzer bir tespiti yapanlardan biri de Galatasaray Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet inseldi. Taraf Gazetesinden Neşe Düzel'le yaptığı
    ve AKP hükümetinin demokrasi karnesini değerlendirdiği söyleşide insel, Devlet
    kadroları özellikle mi milliyetçilerle dolduruluyor? sorusuna, Doldurulmuştu zaten. Şuanda yönetici ve seçici kadrolar onlar. Zaten bugün Milli Eğitim Bakanlığı'nda Alevilerin Sünni islam içinde nasıl misyonerce eritilmeye çalışıldığını görüyoruz. içişleri Bakanlığı'nda da aynı kadrolaşma var. Poliste Fethullah Gülen çevresinin kadrolaşması var. Adalet Bakanlığı'na da kısmen girdiler. Ve askerler, denetim elimizden gidiyor endişesiyle bunları 28 Şubat'ta biraz temizlemeye kalktılar.Çünkü kendi yarattıkları ucubeden korktular yanıtını veriyordu. Bunun üzerine Neşe Düzel'in, Derin devletin yarattığı ucube Fethullahçılar mı? sorusunu da insel şöyle yanıtlayacaktı: Evet. Çok açık bir biçimde 1970'lerde desteklenen ve 1980'lerde güçlenmesi için adımlar atılan bir mekanizma bu.Desteklenenler arasında sadece Fethullahçılar yok. Türk islam sentezinin başka unsurları ve başka tarikatlar da var. Bu çevreler kendileri için çalışır hale geldikleri için şimdi askerlerle çatışır durumdalar. Bunların hepsi milliyetçidir. Fethullah Gülen milliyetçidir.Komünizmle mücadele derneklerinde yetişmiş ve siyasallaşmış birkişidir. 1960'ların komünizmle mücadele derneklerinin bir ürünüdür Gülen. Derin devlet, kendi denetimi altında oldukça herşeyi makbul görür. Birşey onun denetimi dışına çıktığı anda tehdit unsuru haline gelir. Gülen'in altın nesil yetiştireceğiz diye bir iddiası var. Burada inanılmaz bir Müslüman Türk elitizmisöz konusu. Aynı Cizvit papazları gibi Biz okullarda altın nesil yetiştireceğiz. Sonra bu elit nesille dünyaya hâkim olacağız, dünyayı yöneteceğiz düşüncesi bu.

    Milliyet Gazetesi, 26 Haziran 1999 Taraf Gazetesi, 14 Ocak 2008
    ( bu paragraf ahmet şık imamın ordusu kitabından alıntıdır.)

    28 şubat ve fethullah gülen

    cemaat günün şartlarına göre Bülent Ecevit'i bile desteklerken islami partileşme sürecinin mimarı Necmettin Erbakana sırtını dönerek 28 Şubat 1997darbesinin yanında saf duracaktı.AKP iktidarıyla birlikte yürütülen ve Türkiye'de bir derin devlet temizliği yapıldığına inanmamız istenen Ergenekon soruşturmalarının bugün itibarıyla geldiği nokta devletin bağırsak temizliğinden çok 28 şubat'ın rövanşıdır aslında. ilginç olan ise bu rövanşist operasyon ve soruşturmaları yürütenlere yönelik Fethullahçılık suçlamaları yapılmasıdır. Konunun ilginçliği Fethullah Gülen'in 28 Şubat darbesinde takındığı tutumdan kaynaklanmaktadır. Çünkü 28 Şubat'a islamcı kesimden destek verenlerin başında, kuşkusuz ki ABD menşeli ılımlı islam'ın temsilcisi Fethullah Gülen Cemaati bulunuyordu. 12 Eylül darbesini de alkışlarla karşılamış olan Gülen, askerden kendisinden daha fazla yararlanmasını ister sözlerle adeta cadı avıyaşanan o karanlık günlere ilerlenirken 28 Şubat sonrasında televizyon ekranlarında MGK'nın ağzından Erbakan';a sesleniyordu. Bir televizyon kanalındaki programa konuk olan Gülen'in söylediği Hükümet gitsin sözleri ertesi gün tüm gazetelerin manşetindeydi. Erbakan hükümetinin beceremediğini söyleyerek gitmesi gerektiğini vurgulayan Gülen programda şunları söylemişti: Şimdi Türkiye'yi idare edenler, ekonomi ve anarşi konusunda ve dış politikada başarılı olsalarda, muhalefetle iyi geçinmeyi becerememişlerdir. Dini, şov malzemesine çevirip istismar etmişler ve ülkeyi gerilime sürüklemişlerdir.Türkiye'de Kâhtı Rical (yetişmiş ve yetenekli yönetici) kıtlığı çekilmektedir. Bu hükümet derhal bırakıp gitmelidir...
    Şeriat Kuran'da sadece bir yerde geçmektedir. Şeriatın % 95'ni oluşturan iman, ibadet ve şahsi muamelat kısımlarını bugün Türkiye'de tatbikini engelleyen bir durum yoktur. Geri kalan %4-5 kadarı da hukuk kısmıdır ki bu sadece idarecileri ilgilendirir. Fertle alakalı değildir...
    Kesintisiz 8 yıllık eğitim zannedildiği gibi bir tehlike değildir. isteyen ortaokuldan sonra da imam Hatipe gidebilir. Bu girişim şer gibi görünse de ileride belki de hayırlara vesiledir. Sadece Erbakan'ın Başbakanlığı döneminde tek bir imam Hatip açılmamıştır. Bu bir nasip meselesidir. Diğer bütün başbakanların

    döneminde açılmıştır. Şu anda imam Hatiplerde ihtiyacın çok üzerinde bir yığılma görülmektedir. Bu ihtiyaç fazlası farklı merkezlere yönelerek rejim için tehlike arz edebilir. Rejimi korumakla görevli kurumların haklı hassasiyeti de bu yüzdendir. Cumhuriyet ve laiklik şimdiye kadar hiçbir dönemde bu denli tehlikeye girmediği için, onu korumakla görevli kesimler, haklı olarak sesini yükseltmektedir. Millî Güvenlik Kurulu bir anayasal kurumdur ve kendi içtihatları gereği ülke ve rejim için tehdit ve tehlike gördükleri hususlarda tedbir ve teklif getirmeleri elbette sorumlulukları gereğidir ve bu içtihatları yanlış bile olsa kendilerine sevap getirir. Bu konuda daha çok söylenecek söz vardır. Ama toplumun bazı kesimleri bunları

    hazmetmeye henüz hazır değildir.
    ( bu paragraf ahmet şık imamın ordusu kitabından alıntıdır.)

    Fetullah Gülen in Refah Partisi zamanında 16 Nisan 1997 de Kanal D de Yalçın Doğan a mülakatı
    http://www.youtube.com/wa...Opca0&feature=related +
    0 ...