abdullah gul un cumhurbaskani olmasi

entry192 galeri
    44.
  1. gün itibarıyle adaylığının açıklanmasından sonra gerçekleşme olasılığı neredeyse (kıyamet kopmazsa veya AKP milletvekillerinin yarısı istifa etmezse)* yüzde yüz olan hadisedir.

    11.Cumhurbaşkanı'nın kim olacağı konusu Adalet ve Kalkınma Partisi'nin adayını açıklamasıyla nihayet açıklığa kavuştu. AK Parti'nin adayı hal-i hazırda Dışişleri Bakanlığı görevini yürüten Abdullah Gül oldu. AKP'nin meclisteki çoğunluğunu düşünürsek, en kötü ihtimal 9 Mayıs'ta yapılacak 3.tur seçimlerinde AKP'nin 276 oy barajını geçmesi neredeyse yüzde yüz olduğundan 11.Cumhurbaşkanı olacak kişi olmuştur. Bu olayı çok yönlü incelemek yerinde olur açıkçası:

    Öncelikle tabii ki Abdullah Gül'ün cumhurbaşkanı olacak olması birşeyi değiştirmeyecektir. AK Parti düşünce sistemi bu sefer Çankaya'da da sürecektir.Bu yüzden aslında Tayyip Erdoğan'ın çıkmasıyla Abdullah Gül'ün Çankaya'ya çıkması arasında bir fark yoktur.Ama unutulmamalıdır ki bu bilinçli yapılan bir tercihtir.Şöyle ki: Recep Tayyip Erdoğan başbakanlık yaptığından ve siyasal polemiklere girdiğinden fazlaca politize olmuş bir siyaset figürüdür. Bu yüzden cumhurbaşkanı adayı olarak uzlaşmacı ve daha yumuşak bir tavrı olan Abdullah Gül'ü seçmiştir.Ayrıca Meclis Başkanı Bülent Arınç'ın Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül dışındaki bir adaya sıcak bakmaması da bu kararda etkili olmuştur.

    Şüphesiz ki Abdullah Gül'ün eşinin başı kapalıdır ve bu,kimi çevrelerce yadırganacaktır, protokol kısmında sorun yaşanabilirdir. Bu unsuru atlamamak gerekir ama başbakan ve cumhurbaşkanının aynı partiden olması ve bu iki protokol kısmının da aynı politik anlayışta olmasından dolayı diğer geri kalan azınlığın,askeri kurmayların bu duruma pek ses çıkarabileceklerini sanmıyorum. Beri yandan olayın bir başka tarafı 11.Cumhurbaşkanı olması bugün itibarıyle neredeyse kesinleşmiş olan Abdullah Gül'ün eşinin vakt-i zamanında başörtüsü sebebiyle Türkiye'yi Avrupa insan Hakları Mahkemesi'ne şikayet etmiş olmasıdır ki bu önemli bir tezattır.

    Fakat bütün bunlara rağmen Abdullah Gül seçiminin tek bir olumlu tarafı vardır ki o da dışişlerine hakim, dünya olaylarını yakından takip eden, öğrenim referansı gayet olumlu, iyi derecede yabancı dili olan bir cumhurbaşkanı olacağıdır. Evet yukarıdaki olumsuz yönleri vardır ama böyle de bir avantajı vardır ki bu görmezden gelinmemelidir.

    Lakin şurası da unutulmamalıdır ki Recep Tayyip Erdoğan Abdullah Gül'ü aday göstermekle bir sorun daha almıştır başına ki o da yeni dışişleri bakanının kim olacağıdır. Abdullah Gül gibi düşüncelerini paylaşmasam da kendine göre tutarlı bir yol izleyen, diplomasiyi kendi görüşlerince başarılı bir şekilde yürütmüş, bu meziyetini pratikte de göstermiş bir politikacının yerine başbakanın aynı vasıfta birisini bulabileceği kuşkuludur. Şu andaki görünüm boşalan Dışişleri Bakanlığı koltuğuna AB başmüzakerecisi ve hal-i hazırda Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanlığı'nı yürüten Ali Babacan'ın bu göreve getirileceğidir.

    Bu arada 14 Nisan Mitingi'nin ne derece işe yaradığı ortadadır. Recep Tayyip Erdoğan ve partisi hiçbir şeye aldırmadan, eline geçen fırsatı değerlendirmek istemiş ve kendi içlerinden bir cumhurbaşkanı adayı çıkarmıştır. Ben ve benim gibi o mitingi anlamsız bulan insanların bu sözlükte ve muhtelif platformlarda başına gelmeyen kalmamıştır ama gerçek ortadadır, demekki o günden bugüne kadar doğru söyleyen değil dokuz onlarca köyden kovulmuştur ama haklı çıkmışızdır. Şimdi o mitingi büyük bir gazla destekleyenlere selam ediyor ve Abdullah Gül'ün cumhurbaşkanı olmasından sonra Anayasa Mahkemesi'nde kendince eğlenmelerini diliyorum, merak etmesinler ordan da onlara bir ekmek çıkmayacaktır.*
    2 ...