gözlerimde çivilendi bakışları. öyle ki en saf çocuktan bile daha saftı benim gözümde her ayrıntısı zerresine kadar. dolu dolu yaşamaktı onu o yaradandan ötürü sevişimin nedeni, belki de bu yüzdendi karanlıklardan kaçışımın sebebi oluşu. yıllarca hafızalarda kalacağı aşikar görünen bir silüetin baş tacı olduğu zaman dilimlerinde sevdim onu acımadan süregeldim sessizce.
anlaşılamayan tüm yazılar gibiydi bu da, imla hatalarıyla dolu bozuk bir haykırışıtı ama anlayan çıktı yine de sağolsunlar bütün kuşlar baharı müjdelemiyor ne de olsa. ne dediği belli belirsiz uçuşan kargalar kelebekler arılar ve daha niceleri gibi olsaydı keşke martılar. martılar çizili bizim yollarımızda.
annesinden dayak yediği halde salya sümük yine ve ısrarla anne diye haykıran bir kız çocuğu ürkekliğiydi belki de sendeki. gözler kalbin her şeyiydi aslında, yanılsamalar zincirlerini toplamış sende birikiyordu sürekli. yaza yaza elleri nasır tutan bir şairin deyişleri çınlıyordu benim kulağımda, senin dudaklarında.
olmadı olmadı ve yine olmadı. hep takıldım bi yerlerde, başladığı gibi bitmeyen bir filmdi hayatın ta kendisi. kılıflar ona çok yakışıyordu çünkü herkes farklı bir hayat yaşıyordu kendi öz benliğinde, sense bendeydin.
gök gürültüsüyle uyandık biz bu güne. sen nerde uyandın bilmiyorum çünkü aslında sen diye bi şey yoktu. olsaydı eğer, gök gürültüsü bir şelale gürültüsüne dönüşüp sadece gözlerimi değil bütün ruhumu uyandıracaktı, bilmiyordun.
ve kim bilebilirdi böylesine içi dolan bir kalbin böylesine ve öylesine bir yerde boşalacağını.